Hikmet Çetinkaya

Irmağın suyudur adının harfleri...

07 Mart 2017 Salı

Sessizlik bize göre değil...
Bak sen siyah, sen yeşil, sen lacivert, sen mavi gözlü özgürlük...
Sen bir hayat!
Tutku!
Özlem!

Sevda!
Yalnızlık!
Odaları dağlayan alevler gibi çıplak değil aşk, sakın aldanma.
Biraz Vicente oku, köpürüp akan ırmağın kıyısında, gizli, el değmemiş çimenlerin üzerine uzan.
Kuşların özgür kanatlarını okşayan rüzgârı sev yürekten. Aydınlık bir coşkunun türküsünü söyle.
Esmer yüzlere konan kış güneşinde José Gorostiza’yı gör, onu tanı.
Bir öpüşün bitkin tadında ilk yazı selamla. Carlos’un kapısını çal.
Avaz avaz bağır:
“Sanki kendi kendilerine
Sıra sıra doğuyor çocuklar.
Dünyanın en güzel şeyidir aşk
(aşk ve aşkın sonuçları)
Dans edin kardeşlerim, dans edin
Ölüm arkadan gelsin!”
Özgürlüğün durmadan kucaklaştığı eski mevsimleri aramaya gerek yok artık.
En güzel ve en yeni giysilerimizi giyip meydanlara toplanalım. Sonra çığlık çığlığa koşarken tüm ağaçlara, kuşlara seslenelim:
“Ey özgürlük muhtacım sana!”
Böyle seslenelim...
Güray Öz’ün Silivri’den haykırışını, Dünya Haber Ombudsmanları Organizasyonu’na (ONO) yazdığı mesajı okuyalım.

***

Sevgili arkadaşım Güray Öz, kasım ayından beri 10 arkadaşımızla birlikte Silivri’de tutuklu...
Güray, ONO’ya teşekkür ederken şöyle diyor:
“Size ve örgütünüze değer biçilmez desteğiniz ve dayanışmanız için en derin şükranlarımı sunarım.
Maalesef dört aydır tutuklu bulunduğum Silivri Cezaevi’nde mektup göndermek ve almak yasak.
Bu mesajı haftada bir görüşmeme izin verilen eşim aracılığıyla gönderiyorum. Cumhuriyet gazetesinin ombudsmanı olarak ben ve hapisteki 10 arkadaşım, sizin destek ve dayanışma mesajınızdan büyük güç topladık. Umarım bu mektup size ulaşır.”
Sessizliğin içinde büyük bir çığlık, bir hayat insanın içinden fışkıran.
Çünkü sessizlik bize göre değil...
Özgürlük!
Umut!
Barış!
Kardeşlik!
Yıldızlar, uzun zamandır karanlığı ışıtan umudun simgesiydi...
Aramıza ayrılık girmeden önce belki yitik zamanların ortak bir dayanışmasıydı yüreklerimizin çırpıntısı.
O son gece fırtınadan önceki buluşma, ayrılışın gizemli hüznünü çiçeklere bırakıp kaçmıştı.
Bir sevda, yüreklerdeki acı...
Bu muydu hayat söyler misiniz?
Bir zaman dilimi içinde her şeyi unutup gitmiştik.

***

Gelin, sessizliğin sesi olun, çığlık çığlığa koşalım özgürlük için...
Haykıralım:
“Gazetecilik suç değildir!”
Temel hak ve özgürlükleri savunalım...
Alevlerin alacakaranlığında yitik zamanların sevdalarını toplayalım.
Gizemli hüzünleri, bizi kışkırtan bakışları kendi kıskançlığımızın dolabında saklayalım...
O son fırtınayı, yağmurları, gök gürültüsünü sen anımsıyor musun?
Annen kollarını açmış, başını göğe yaslamıştı. Mavi evlerin kiremitleri uçuyordu. Şimşeğin çakışı odanın içinde kırmızı bir alev topu oluşturuyordu.
Sevda özgürlük getirir sanan...
Sakla özgürlüğü avuçlarında.
Her sevda okyanusların mavisinde hesaplaşır.
Biz her şeyi unuttuk, bize unutturdular çünkü...
Sevgiyi, sevmeyi, aşkı unuttuk, kör şiddete seyirci kaldık.
Gözlerimiz kirli sabahlara alışır oldu...
Ellerimiz uğursuz sokaklarda, karanlık odalarda buluştu.
O esmer yüzlere konan kış güneşi, ilk yaz esintisi...
Sahi umutlarımıza ne oldu?
Karanlıkta yürümek güçtür, güçtür sevdanın içindeki coşkuyu anlamak.
Özgür birey olmak...
Hayatı öyle özümsemek gülüm!
Zordur yaşamak...
Zordur Pablo Neruda’yla sürgünde kaçak dalgaları izlemek Akdeniz’de...
Bizi anlamayanlara, sevdanın bir özgürlük olduğuna inanmayanlara seslenmeliyiz hep birlikte...
Çoğalmayız...
Alanları doldurmalıyız...
Şöyle demeliyiz:
Ey özgürlük, “Bir ırmağın suyudur adının harfleri...”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları