Hikmet Çetinkaya

Gaffar Okkan’dan Tahir Elçi’ye...

05 Şubat 2017 Pazar

Karanlık bir dalganın sarkacını bilir misiniz?
Tüm avuntuların tekdüze olmuş saatlerinde, mevsimlere tutsak kadınların şarkısını söylüyoruz.
Gün boyu o sarkacı düşünüyor, avuntularımızla birlikte oluyoruz. Kaybolan bir zaman dilimi içindeyiz. Bazen hoyrat, bazen sessiz.
Bakışları bir çift acılı gölge gibi. Umarsız, boşvermiş...
O denli güzel anılar biriktirmişiz, o denli anlamlı... Mevsimler gelip geçse bile umarsız.
Öfkeler biriktirmişiz...
Gözlerimizi açıp kapattığımızda ifadeler koymuşuz fotoğraflara. Anlatılması güç, derin acılar. Kaygılarımızla birlikte alaca bir öfkeye dönüşen.
Bir sevda masalı anlatmışlar bize öğle saatlerinde, gün batımlarında hasret toplamışız derin maviliklerde.
Aradan yıllar geçmiş...
Haykırmışız hep birlikte:
“Ve ben gözlerimi yakan bu havadan ağladım
Sen de benim gibi ayrılıktan”
Dirilişin fotoğrafını tekrarlıyor, ışıltılar dağılmadan, sabah şarkılarından geçerken...
Uzaklardan geri dönenlerin yorgunluğu. Toprak yeşilliklerini yeniler...

***

Anadolu’nun her yanına bayraklı tabutlar yayılırken analar, eşler, babalar, çocuklar, kardeşler gözyaşı dökerken, binlerce Kürt aile faili meçhullerin, kayıp evlatların, kayıp hukukun acısını yaşarken...
Nasıl buluşuyoruz acılarla, ölümlerle...
Hepsi bu ülkenin yoksul insanları...
Uyuyan polis, bankamatikte silahsız sivil giyimli uzman çavuş, astsubay, subay... Karısı, çocuğuyla alışverişe çıkmış silahsız binbaşı, trafik polisi...
Onları katleden terörist...
Çarşı iznine çıkmış askerler...
Kurulan bombalı tuzak...
Kimi zaman Kayseri’de, kimi zaman Beşiktaş Arena’nın önünde, Maçka Parkı’nda...
Bir acıyı bilen o acıyı sadece kendinde bilmez.
Bir kahpeliktir bu lanetolsun...
Bir kahpeliğe lanet eden, o kahpelik sadece kendine vurdu mu lanet okuyamaz.
İnsan olmanın kuralıdır, teröre lanet okumak. Terör nereden gelirse gelsin bir insanlık suçudur, demek.
Ah şu terör sarmalı...
PKK, IŞİD, FETÖ...
O bayraklı tabutlar...
O çığlıklar...
Akan gözyaşı...
Dalganın köpükleri aydınlatıyor o yoksul evleri.
Ölümlerle yatıp ölümlerle kalkıyoruz. Acıyı bal eyliyoruz. Kanla yıkanıyor hüzünlerimiz.

***

Elazığ’daki toprakla Kayseri’deki toprak, İstanbul’daki toprak içten içe buluşuyor.
Çocuklarımız ötede bir yerde kucak kucağa yatıyor.
Çığlıklar yükleniyor bir yas kalabalığı içinde.
Onların duyguları, düşünceleri vardı, umutları. Tahir Elçi de, ondan yıllar önce katledilen Gaffar Okkan gibi, koruma polisleri gibi düşleri.
Aynı toprakta buluştular Diyarbakır’da...
Perşembe günü Abdi İpekçi’nin katledilişinin yıldönümüydü. Öncesi Muammer Aksoy’un, Uğur Mumcu’nun...
Tahir Elçi, Sabahattin Ali’den 66 yıl sonra öldürülmüştü...
Tahir Elçi, Sabahattin Ali öldürüldüğünde henüz doğmamıştı bile.
Bu ülke inatla ölümlerle çoğalmak istiyor...
Sevgiyi, özlemi, umudu, tutkuyu, birlikteliği istemiyor...
Barışa açılan kapı, özgürlük!
Gelin binlerce yıllık uygarlığın boy verdiği bu coğrafyada umutlarımız tazelenip çiçeklensin.
Bu sessiz ölümlerin üzerinde tepinmeyelim, uygarlığımızı, insanlığımızı dünyaya gösterelim. Sevecenliğin titrek kumaşında ölü bedenleri siyasete alet etmeyelim.

***

Biz bu canlı dünyada ölülerimizi Türkler ve Kürtler diye ayıracaksak, umudu, barışı, çözüm sürecini nasıl diri tutacağız?
İnsan sevgisi öne çıkmalı.
Etnik ve mezhepsel kimlik bir kenara bırakılmalı.
Bu topraklar kana doydu.
Sessiz ölülerimizin üzerinde tepinmeyelim, gelin kör terörü lanetleyelim... 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları