Hikmet Çetinkaya

Faşist, zorba kafa...

26 Aralık 2015 Cumartesi

Ellerimden tut, sakın bırakma beni ne olursun!
Korkularım var, yitip giden umutlarım...
Güneşim ol benim, yıldızlarım, gülümseyen ay ışığım...
Zamanın saatini kur bana, sakın yalnız bırakma!
Elektrikler kesik, sular akmıyor...
Hayat paramparça, yaşanır gibi değil.
Yaşlılar, hastalar, okula gidemeyen çocuklar.
Paramparça olmuş yürekler.
Anne karnında kurşunlanan bebeler.
Çocuklar katlediliyor buralarda, çocuklar. Sesimizi duyan yok.
Harabe kentler, alev alev yanan hastaneler, okullar...
Güneydoğu kuşatma altında...
Neredeyse bir buçuk milyon insan soluk
alamıyor bu kış gününde. Silopi’den Sur’a; Cizre’den Nusaybin’e dek.
Devlet ve PKK arasındaki güç gösterisinde kan akıyor oluk oluk. Şehit cenazeleri, etkisiz hale getirilenler. Karanlık sokaklarda
kim vurduya gidenler.
Lanet olsun
kör teröre, baskıya, şiddete...
Bak, fotoğraflara iyi bak...
Sırtlarındayatak, yorgan, yastık yürüyor
lar yollarda.
Göç yolları tıkamış gülüm bizim oralar

da...
Hayat durmuş!
Haydi tut ellerimden sıkı sıkı...
Üşüyorum, korkuyorum, 10 yaşında bir
çocuğum ben.
Yalnız, yapayalnız.
Kürt olduğum için bu yaşta potansiyel

terörist oldum, okulum kapalı gidemiyorum.
Havada barut kokusu var, sokak arala

rında tanklar, askerler, polisler.
Hendeklerin arkasında silahlı PKK’liler...
Hayatı bir ucundan tutmak istiyor, tutamıyorum. Aydınlık bulutların görkemini göremiyorum.

Korkuyorum ben...
Hem de çok korkuyorum!

*** 

Çocukların çığlığıdır yukarıda anlattıklarım. Onların korkuları, yalnızlıklarıdır.
Çarşamba günü Cumhuriyet’in manşetidir, 44 çocuğun öldürüldüğü, 52’sinin yaralandığı haberi.
Haberi okuyunca içim titredi.
Ölümü düşündüm, hayatı, acıyı, hüznü.
O kopkoyu yalnızlığı, renklerle bezenmiş

bahçelerin derinliğinin kayboluşunu.
Pek kavrayamadığım düşüncelerin içinde o koyu yalnızlığı, bekleyişi, savrulmayı anımsadım bir kez daha.
26 Temmuz30 Kasım... Diyarbakır, Şırnak, Ağrı, İstanbul, Mardin, Van, Ankara, Hakkâri, Adana illeri.
En küçüğü 35 günlük bebek... En büyüğü 18 yaşında... 44 çocuk yaşamını yitirmiş...
Patlama, operasyon, silahla vurulma... Evinin önünde oyun oynayan çocuklar da var ölenler, yaralananlar arasında... Vicdanlarımız kör olmuş, yüreğimiz nasır tutmuş. Şaka gibi geliyor bize günlük hayatın içinde...
Haberi okurken dalıp dalıp gitmiştim o gün. Sanki sunakta yanıp duran bir mum vardı. Oraya hiç kimse uğramıyor, yanından geçip gidiyordu.
İnsanlar korkuyordu konuşmaya...Saatler durmuştu!Bir sessizlik, umursamazlık, boşvermişlik...
Ellerimiz soğuk bir kapıya dokunurken o çocukların çığlığını duyar gibi oluyordum:
“Bırakma ellerimi tut ne olursun!”
O an düşen bir dalganın kükreyişi gibi titreyip kendime gelip çevreme bakıyorum.
Silopi, Cizre, Sur, Nusaybin...
Kuşatılmış kentler
, yanmayan elektrikler, akmayan sular, hastalanan yaşlılar, be beler.

*** 

O derin uykular, patlayan bombalar, mahalle aralarından silahlı çatışmalar... Çocuklar, evlerinin önünde yasak sırasında vurularak öldürüldü...
Kimisi kaçarken kimisi apartmanın üçün
cü katından düşerek.
Oralarda hayat zor, zor arkadaş! Bir yanda PKK belası, oldu bittiye getiri
len “özyönetim” açmazı... Hele hele devletin boşalttığı okulun sınıf tahtasına yazılan şu tümce:
“Cehenneme gönderme timi...”
Faşist, zorba bir kafadır bu!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları