Hikmet Çetinkaya

Bugün köşemi Sevgili Dr. Erdal Atabek’e bırakıyorum...

06 Kasım 2016 Pazar

Yorgunum, uykusuzum...
Bugün köşemi Sevgili Dr. Erdal Atabek’e bırakıyorum...

                                             

Nasıl mıyım? İyi miyim?

Nasıl mıyım?
İyi miyim?
Günlerdir dostlarım bunu soruyor?
Telefonlarım durmadan çalıyor.
Ankara’dan, İzmir’den, Antalya’dan, Artvin’den, Gaziantep’ten, her yöreden dostlarımız bunu soruyor.
Boston’dan, Barselona’dan telaşlı dostların sorusu da bu?
Nasılım? İyi miyim?
Onlara söylediğimi sizlere de yazıyorum:
Nasıl olabilirim?
Nasıl olmam gerekiyor?
Nasıl olmam mümkün?
Gazetede gördüğüm, selamlaştığım, işlerinin başındaki dostlarım gözaltında.
Bu satırları yazarken Bülent Yener ile Günseli Özaltay serbest kaldı, elbette çok sevindik. Eski ve yeni muhasebe müdürlerimiz.
Klasik müzik tutkunu dostum Bülent ile sakin, çalışkan Sevgili Günseli özgürler.
Hikmet Çetinkaya ile Aydın Engin de özgür. Elbette öyle olacaklardı ama artık hiçbir şeye güvenemezsiniz.
Suçlunun güçlü olduğu yerde suçsuzun hiçbir güvencesi yoktur.
Böyle olduğu zaman aslında suçsuz olmak suçtur.
Öteki arkadaşlarımın suçu ne? FETÖ’cü olmak mı, PKK’yi desteklemek mi? Yoksa 15 Temmuz darbesini meşru kılmak mı? Kim yapmış bunları?
Ne vakıf yöneticileri ne de gazetemin yazarları bunları yapmaz, yapamaz, aklının ucundan bile geçirmez.
Ama Cumhuriyet gazetesi iktidara muhaliftir. Bu nedenle de ele geçirilmesi gerekir. Bu da yapılamazsa kapatılması caizdir.
Bitti gitti.
Şimdi siz söyleyin bakalım.
Ben nasıl olmalıyım?
İyi mi olmalıyım?
Siz karar verin.

***

Hukukçuların gazetemize ziyaretlerinde onlara anlattığım bir düşüncemi yazmamı istediler. Yazıyorum.
Bir vatandaş olarak anayasanın üç maddesi şöyle düzenlenmelidir:
Madde 1: Her Türk vatandaşı suçlu doğar, suçlu yaşar, suçlu ölür.
Madde 2: Her Türk vatandaşı resmi makamlarca her istendiğinde suçsuz olduğunu ispat etmeye mecburdur. Suçsuz olduğunu ispat edemezse suçu sabit sayılır.
Madde 3: Her Türk vatandaşı istediği zaman, boş zamanlarında, tatil günlerinde hapis yatmak hakkına sahiptir. Hapiste geçen bu süreler sonradan alacağı cezalara mahsup edilir.
Bu anayasa maddelerinin çok önemli olduğunu burada açıklıyorum.
Öyle, “her vatandaş kanun karşısında eşittir” gibi, “suçu ispat edilinceye kadar her vatandaş suçsuz sayılır” gibi yanıltıcı sözlerle insanlar oyalanmamalıdır.
Böyle fantastik, hayali sözler yerine “gerçek yaşanan anayasa” yapılmalıdır ki herkes durumunu görsün, bilsin, ona göre ayağını denk alsın.
Bu satırların yazarı 27 Mayıs 1960’ı gördü, yaşadı. 12 Mart 1971’i gördü, yaşadı, 12 Eylül 1980’i gördü, yaşadı.
Bu memlekette devlet müsteşarlığı da yaptı, memleketin hapishanelerinde de yattı. İkbali de idbarı da gördü, yaşadı.
Gördüğüm, yaşadığım, bildiğim şudur:
Toplumlardaki bütün çatışmalar özünde sınıf çatışmalarıdır.
Din görüntüsü altındaki iktidar kavgaları da geçmişle geleceğin çatışmalarıdır.
İnsanlık yüzyıllardır uygarlarla barbarların kavgasını yaşamaktadır.
Zor zamanlarda akıl saklanır, dürtülerle duygular öne çıkar.
Ama her tünelin bir girişi bir de çıkışı vardır.
Her tünel çıkışta ışığını gösterir.
Sonuçta, dürtüler söner, duygular yatışır, akıl ortaya çıkar ve durumu düzeltir.
Şimdi bir tünelden geçiyoruz. Ama...
Akıl, adalet, insanlık her zaman kazanmıştır.
Gene kazanacaktır. Gene kazanacaktır. Gene kazanacaktır.  

Erdal ATABEK



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları