Hikmet Çetinkaya

Acının rengi yok...

11 Ekim 2016 Salı

Yine eli kanlı PKK saldırısı...
10 askerimiz şehit düştü, 8 sivil yaşamını yitirdi, 26 kişi yaralandı.
Bomba yüklü bir araç Hakkâri’nin Şemdinli ilçesinde saldırı düzenledi kimlik kontrolü noktasına.
Bir sonbahar sabahıydı. Alçaklık Şemdinli’ye yedi kilometre uzaklıktaki ana yolda olmuştu.
İçimden bir şeyler koptu, yüreğim acıdı...
Güz türkülerini unutmuş, sevdalarımızı bir kenara itmiş, acılar ırmağının kıyısındaydık...
İçimden geçenleri yazmak istedim bir pazar sabahı...
Dedim ki:
Beyazdır ölümün güneşleri, çocuklarımızın saçları gibi.
Hıçkırıkların şehit çocuklarımızın viran olmuş evlerinden de yükseldiğini biliyordum. Biliyordum evlat acısının ne olduğunu.
Sevgiyi, sevgisizliği...
Umutla umutsuzluğu...
Puştluğu, kalleşliği...
Şairin dediği gibi hıçkırığımız benim, sizin boğazınızda düğümlüydü.
Ölümsüz güneş zamanın alevinde cayır cayır yakıyordu bedenlerimizi.
Sönmüş gözleriyle, büyük kapının önünde bir çalılığın dibinde, bir annenin, babanın, eşin gözlerinde dalga dalga olan bir çığlık oluyorduk hep birlikte.
Kör terör durmak bilmiyordu. Ölümlerle yatıyor ölümlerle kalkıyorduk. Gecesinin sisi içinde darmadağın oluyorduk.
Evet bir pazar sabahı yine şehitlerimiz, ölülerimiz vardı...
Zaten parmaklarımız sonbahar olsa bile çoktan buza tutuklu gözlerimiz alev alevdi.
Alışkındık katliamlara, teröre...
Binlerce çocuğumuzu kara toprağın altına yatırmışız, binlerce çocuğumuz babasız kalmış.

***

Şafak vakti arayıp öğleden sonra yitirdiğimiz paramparça olmuş umutlarımız ve yüreklerimizle acının tam orta yerindeydik...
Birden yerimden kalktım ve bağırdım:
Lanet olsun kör teröre!
Oysa umuda doğru bir yolculuğa çıkmak, sevmek sevilmek, insanca yaşamak istiyoruz bu coğrafyada.
Barış gelsin istiyoruz, demokrasi, özgürlük, dayanışma...
Barış yerine ölüm geliyor, bu topraklar kanla sulanıyor.
Barışçı bir müzakereyi, demokratik çözümü dillendirmekten çekinmemeliyiz. Bunu evlatlarımız için yapmalıyız, acılarımızın sonlandırılması için.
Elbet devletin ordusu, polisi silah bırakmaz...
Terör örgütü, örgütleri bırakır.
Biz yaşarken, güneşin altında yürürken, ağaçlar yapraklarını dökerken ölen, şehit düşen insanlarımızın sayısını bile bilmiyoruz.
Kim zarar görüyor bu kirli terörden, çatışmalardan?
Türkler ve Kürtler...
Yoksul aileler ve onların çocukları....
Ankara katliamının birinci yıldönümüydü dün.
Ne çabuk geçmiş 365 gün...
Dedim ya ölülerimizi saya saya bitiremiyoruz, ölümleri ve katliamları çok çabuk unutuyor, kaybettiklerimizi bile doğru dürüst anamıyoruz.
Kimi zaman yüreklerimiz titriyor, kimi zaman üşüyoruz...
Ne diyor şair dostum Abdullah Nefes:
Acının rengi yok
Böyle doğacaksa güneş
Doğmasın...
Neden böyle olduk biz, neden kin, intikam, nefret sarmalında yaşıyoruz?..
Niçin birimiz diğerimizi ötekileştiriyoruz?
Şemdinli’de yüreklere düşen ateş, yaşamla ölüm arasındaki o ince çizgi, ağaçlarını döken yapraklar, bir güz sancısı...
Yine bayraklı şehit cenazeleri, çocuklar, kadınlar, gözü yaşlı analar, babalar.
Aklıma gelmişken sorayım:
Askerin nedir en büyük riski?
Ya terhisine 10 gün kalmış, ya izinden üç gün önce dönmüş, ya karısı yeni doğum yapmış...
Ölümden öte risk yok...
Türkiye, çocukları için, insanları için gözyaşı döküyor...
Türkler ve Kürtler birlikte ağlıyor...
Haykırıyor:
Terör nereden gelirse gelsin bir insanlık suçudur...

***

Artık yeter, bitsin bu acı!..
Gelin bir sonbahar sabahında hep birlikte düşünelim. Tarihin ve uygarlığın boy verdiği topraklarda dayanışma içinde yaşayalım, üretelim...
Destanlar yazarak ölüme alkış tutmayalım...
Yazık olmasın bu ülkenin çocuklarına, gelin “kana kan intikam” diyenlerin tuzağına düşmeyelim.
Teröre lanet olsun!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları