Güray Öz
Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Zweig'ın Son Günleri

15 Ağustos 2012 Çarşamba
\n

Alacakaranlık şafağa değil geceye dönüşüyor usulca. Farkı anlayamıyoruz. Gözlerimizi kısarak karanlıkta üstümüze doğru gelen şeyin ne olduğunu seçmeye çalışıyoruz, ama galiba boşunadır. Boşunadır, çünkü yalanın, demagojinin iyi niyetle, saflıkla karıştığı zamanlardayız. Kendi doğrularımızı hırslarımızla, kariyer hesaplarımızla öylesine bütünleştirmişiz ki, gerçek artık yanımıza bile yaklaşamıyor.

\n

***

\n

Stefan Zweig, ülkesi Hitlerin pençesine düştükten sonra oradan oraya savrulduğu sürgün yıllarında derin bir umutsuzluğa, ölüme doğru yol alan bir yeise düşmüş, kendisi ve Lottesi için değil, tüm dünya için derin kaygılara kapılmıştı. Son durağı Brezilyada taşındığı evde yanında getirebildiği, artık iki küçük rafa sığan kitaplarını yerleştirirken, bu kitapları yazan ve çoğu arkadaşı olan yazarların oradan oraya savrulduklarını, artık bir daha hikâyeler, romanlar yazamayacaklarını düşünüyordu.

\n

Stefan Zweigın bu acı günlerini resmeden Laurent Seksikin şu cümleleri, alacakaranlıktan geceye geçtiğimiz şu günlerde pek çoğumuz için belki de yaşadığımız hikâyenin bir benzeridir:Şu zamanda kim bir romana girişebilir, yazılmakta olanından daha güçlü ve dramatik bir yapı kurabilirdi ki? Hitler eşi benzeri olmayan milyonlarca trajedinin yazarıydı. Edebiyat, ustasını bulmuştu. (Stefan Zwiegın Son Günleri, Can Yayınları)

\n

***

\n

Şimdi de öyledir. Son zamanlarda sık sık ülkemizi ziyaret eden ABDli politikacılar da yazdıkları trajedileri bize pazarlarken, aynı sırıtkanlıkla, aynı yalanlarla karşımıza çıkıyorlar. İnsan hakları dedikleri yerde insanların aç kalmasından başka bir işe yaramayan ablukalarıyla, demokrasi dedikleri yerde gericiliğe zafer kapılarına açan darbe planlarıyla karşımızdalar hep. Üstelik bunu, saflığımıza güvendikleri için olsa gerek, çok da gizlemek gereğini duymuyorlar. Hillary de gizlemedi.

\n

Basın toplantısında kendisinden daha acar müttefikini, yani bizimkileri nasıl frenlediğini anlatır, nihai amacını pek güzel cümlelerle süslerken, salonu dolduran gazeteciler vakanüvistlere, zabıt kâtiplerine benziyorlardı. Kimseye soru sorma hakkı verilmedi. Yok hayır haklarını yemeyelim; iki seçkin ya da seçme gazeteciye verdiler. Bekledikleri sorulara saf insanların bekledikleri yanıtları ellerindeki kâğıtlardan okudular. Salonu terk ederlerken beşuş çehresiyle Hillary, geçkin yaşının güzelliğiyle mağrurdu.

\n

Bizse öfkeliydik biraz.

\n

O gittikten sonra PKK bir milletvekilini kaçırdı. Halepte umdukları zaferi kazanamayan El Kaideciler ve diğerleri geri çekilirken daha çok para, daha çok silah istediler. Gece külahlı gündüz silahlı, hırçın ve yoksul mülteciler birbirine girdi. Zengin muhalifler ise çoktan Avrupaya kapağı attılar, ikbale çağrılacakları günü bekliyorlar. Ne olduğunu anlamıyoruz artık. Arap Baharını daha çok Sorosvari renkli devrimlere benzeten, yalanlarla süslü hikâyelerin doğrusunu anlatmaya gayret eden Kenan Çamurcunun BirGün gazetesinde Serbay Mansuroğluna söylediği gibi Aklı başında herkes başından beri Türkiyenin Suriyede ne yapmak istediğini soruyor. Bu sorunun cevabı yoktur”. Belki de vardır. Belki de kurdukları dünyanın çürüklüğünü itiraf etmemek için direnen, hırsla iç içe geçmiş bönlüğün bedelini ödetiyorlardır bize.

\n

***

\n

Her ne ise...

\n

Alacakaranlık geceye evriliyor. Karanlıkta gözlerimizi kısarak dostu düşmanı ayırt etmeye çabalıyoruz. Yazı yazmak zorlaştı. Hem yazdırmıyor, kapıları birer birer kapatıyorlar hem de gazetecilerde, yazarlarda bıkkınlık, boşvermişlik, teslimiyet, şimdi sıra bende duygusu kendini göstermeye başladı. Çekiliyorlar, meydan boşalıyor. Ne olduğunu kimse bilmiyor. Ama belki o eski kötü zamanlardaki gibi trajedilerin hoyrat, eli kanlı, usta yazarları devreye girmişlerdir. \t

\n

Belki de ustasını bulmuştur edebiyat”.

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları