Güray Öz
Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Görünen Köy Kılavuz İstemez

18 Aralık 2017 Pazartesi

Türkiye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni artık tanımıyor mu?
Bilindiği gibi Türkiye, Avrupa Konseyi’nin kurucu üyesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin de imzacıları arasındadır. Yine bilindiği gibi uluslararası sözleşmeler iç hukukun üstündedir ve uyulması zorunlu yasa hükmündedirler. Türkiye’nin Avrupa Konseyi ile ilişkileri darbe dönemlerinde, 12 Mart ve 12 Eylül’de gerginleşmiş, bir ara askıya alınmış olsa bile sürelilik gösterir. En son Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin ilişkileri gözden geçirmek için aldığı karar da hatırlardadır. O tarihten bu yana Türk hükümeti ile AKPM, ilişkileri yeniden Sözleşme kurallarına uygun hale getirmek için bir takvim üzerinde anlaşmışlarsa da bugüne kadar nasıl bir ilerleme kaydedildiği basına yansımamıştır. Avrupa Konseyi ile Türkiye arasındaki en tartışmalı ve Türkiye’nin imzaladığı Avrupa İnsan hakları Sözleşmesini açıkça ihlal eden tutum ve kararların pek çok kez Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde mahkûm olduğu da biliniyor. Şu sıralarda da AİHM, gazetecilerle ilgili çok sayıda davayı öncelikli olarak görüşmektedir.
En son gelinen aşamada Türkiye’nin Avrupa Konseyi ile ilişkilerinde yeni bir sıkıntının ortaya çıktığı anlaşılıyor. Cumhuriyet muhabiri Sinan Tartanoğlu’nun 15 Aralık’ta yayımlanan haberinde, Türkiye’nin, basın özgürlüğü konusundaki sözleşme hükümlerine dayanan basın özgürlüğü endekslerini kabul etmediğini başbakan yardımcısı düzeyinde açıkladığı belirtiliyor. CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun, sorusuna Başbakan Yardımcısı Hakan Çavuşoğlu’nun verdiği yanıtta “Basın özgürlüğü endeksleri, Batı merkezli kuruluşlar tarafından hazırlanmakta ve basın özgürlüğü kavramını Batı merkezli ele almakta olup, ülkelerin içinde bulunduğu koşulların göz ardı edildiği” öne sürülüyor. “Endekslerin, ideolojik ve metodolojik sorunlarının olduğunu” savunan Çavuşoğlu, “kimi ülkelerin gerek medya sektörlerinin büyüklükleri gerekse bu ülkelere ilişkin sağlıklı verilen nasıl temin edildiği ve Türkiye gibi devasa bir medya sektörüne ve çeşitliliğe sahip ülkeyle nasıl kıyaslandığı da ayrı bir soru işaretidir” diye de ekliyor. Endekslerin hazırlanış biçimlerine de itiraz eden Çavuşoğlu, “Ülke puanlamaları ve değerlendirmelerinin sonuçlarını açığa çıkaran sorular, ilgili ülkede çalışan gazetecilerden ziyade bu kuruluşlara bağlı muhabir ağları ve basın özgürlüğü alanında faaliyet gösteren çeşitli sivil toplum örgütlerinin temsilcileri tarafından cevaplanmaktadır” diyor.
Kuşkusuz Sayın Bakan’ın değerlendirmeleri basının karşı karşıya bulunduğu ve somut olaylarla kanıtlanan gerçeklerle uyuşmuyor. Hapisteki gazetecilerin durumu ortadadır. Ülke puanlamalarında yer alan ülkelerde basın özgürlüğü medyanın büyüklüğü küçüklüğü ile ölçülemez. Kriterler basın özgürlüğüne getirilen kısıtlamalarla, halkın haber alma hakkının önündeki engelleri dikkate alıyor. Basının durumu ile ilgili değerlendirmeler yapılırken medya mensuplarının görüşlerine başvuruluyor ama aynı zamanda medyanın genel durumu ile ilgili somut verilere de bakılıyor. Türkiye’de basının durumu inkâr edilemez bir şekilde uluslararası standartların çok altındadır. Eğer Avrupa Konseyi ile ilişkilerin düzeltilmesi isteniyorsa, uyulması zorunlu sözleşme hükümlerine bir kere daha yakından bakılmasında yarar varır. Orada basın özgürlüğünün kriterleri somut bir şekilde belirtilmiştir. Üstelik açılan davaları bilenler, yargılanan gazetecileri izleyenler biliyorlar; görünen köy zaten kılavuz istemiyor.

Haber böyle mi yapılır?
Çankırı’da fabrika çalışanları iş bırakma eylemi başlattı başlıklı haberinizi okudum. Hiçbir şey anlamadım. Hangi işyerinden, hangi sendikanın üyelerinden bahsedildiği belli değil. Böyle haber olur mu?” Ece Göktürk
Bu haberle ilgili çok sayıda okurumuzdan benzer iletiler aldım. Bu nedenle de ayrıntılı bir değerlendirmenin yararlı olacağını düşündüm: Okurlarımızın eleştirdiği haber şöyledir:
“Çankırı Yakınkent OSB’de bir fabrikada çalışan işçiler sendikal olaylardan dolayı işten çıkarıldığını iddia ettikleri arkadaşlarına destek olmak için iş bırakma eylemi başlattı. 13 Aralık 2017 Çarşamba - cumhuriyet.com.tr
Çankırı’da fabrika çalışanları iş bırakma eylemi başlattı.
Çankırı’da faaliyet gösteren bir fabrikada çalışan işçiler sendikal olaylardan dolayı 13 işçinin işten çıkarıldığı gerekçesiyle iş bırakma eylemi yaptı. İşten çıkarılan 13 işçiye destek olmak ve seslerini duyurabilmek için kalabalık bir grup fabrika önünde toplandı. Dün akşamdan beri fabrika önünden ayrılmayan yaklaşık 200 kişilik grup, sendikal hareketlerden dolayı işten çıkarılmaların olduğunu savundu. İşten çıkarılan 13 kişiden birisi olan Yavuz Seymen, yaklaşık 2.5 yıldır fabrikada çalıştığını söyledi. Seymen, fabrikada çalışanların büyük bir kısmının kendi özgür iradesiyle sendika seçtiklerini ancak fabrika yönetimi tarafından bu tercihlerinin kabul edilmediğini savundu. Gelişen olaylarla ilgili fabrika yönetiminin de açıklama yapması bekleniyor.”
Okurlarımızın yadırgadıkları haber böyle. Yazıişleri yöneticilerimiz bu haberde nelerin eksik olduğunu kuşkusuz gözden geçirmiş, yazanı ve sayfa editörünü uyarmışlardır. Ama bir de burada gözden geçirelim.
Haberin ana unsurlarını tek tek arayalım: Ne: işçilerin işten atılan arkadaşlarına destek için iş bırakma eylemi. Nerede: Çankırı’da Yakınkent Organize Sanayi Bölgesi’nde. Ne zaman: muhtemelen 13 Aralık öncesi. Eylemin ne zaman başladığı konusunda net bir bilgi yok. Neden? İşçilerin özgürce sendika seçimine fabrika sahibi ya da yöneticilerin engel olması, öncü işçilerin içten atılması. Nasıl: eylem iş bırakma şeklinde gerçekleştirilmiş. Kim? İşçiler, sendika ve sendika yöneticileri, patron, yöneticiler.
Burada bilgi eksikliği olduğu ortada. En önemlisi işçi direnişinin gerçekleştiği fabrika ile ilgili bilgi yok. İşçiler hangi sendikadan ayrılmak, hangi sendikaya geçmek istiyorlar? Sendika yöneticileri eskisi ve yenisi ne diyor? Fabrikanın adı, ne ürettiği belirtilmemiş. Bir açıklama yapması beklenen fabrika sahibi kim ve işten atılmaları nasıl gerekçelendiriyor?
Haberimizde işçi direnişi konusunda çok genel bilgi verilmekle birlikte önemli eksiklikler bulunuyor. Okur, haberin unsurlarının tümünü haberde bulamıyor. Umarız bundan böyle muhabir ve editörlerimiz haberlerinde eksik bırakmamaya özen göstereceklerdir.

Bilimsel Dergi
Cumhuriyet yönetiminden bir ricam var. Aylık ya da üç aylık bilimsel bir dergi çıkaramaz mısınız? Evrimi anlatın, diğer bilimsel konuları vs... Belki tarih bile konulabilir. Türkiye Cumhuriyeti tarihi örneğin. Saygılarımla. Cüneyt Yıldız

Homofobi
Belediye Başkanı canlı yayında cinsel tercihini açıkladı, haberiniz beni şaşırttı. Eşcinsellik ve biseksüellik cinsel tercih değil cinsel yönelimdir. Buna cinsel tercih demek homofobik ve ayrımcı bir yaklaşımdır. Cumhuriyet gibi bir gazeteye yakışır mı? Eğer yakıştırıyorsanız bir şey demiyorum. Mehmet Akın
Okurumuz haklı. Dilbilimci Necmiye Alpay’ın, epeyce eski 23 Ekim 2008 tarihinde Radikal’de yayımlanan bir yazısında bu konuyla ilgili uyarısı şöyleydi: “Ruhbilimciler, ‘cinsel tercih’ sözünün yanıltıcı olduğunu söylüyor: ‘Tercih’ sözcüğü iradi bir seçim anlamına gelir; oysa LGBTT için söz konusu olan, iradi bir seçimden önce, kişinin kendi denetiminde olmayan ‘cinsel yönelim’dir.”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları