Güray Öz
Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Adalet ve Laiklik

30 Ağustos 2017 Çarşamba

Bir ülkede hukuksuzluk alıp yürümüşse, muhalefet lideri bunun için yollara düşmüşse, sayıları yüz binlerle ifade edilen insanlar adalet isteği ile adına saray denilen yapılarda hukuk aramaktaysa durup düşünmek gerekir. Hak-hukuk denilince kaçınılmaz olarak bir başka kavram daha gündeme geliyor; çünkü o olmaksızın adalet mümkün olmaz; ne kadar üstünde dursanız, sempozyum üstüne sempozyum düzenleseniz de adaleti gereğince anlatamazsınız.
O kavram laikliktir.

***

Adaleti soyut olarak tartışmak ya da kelimenin Arapça ve din kökenli anlamı ile yetinmek niyetinde değilseniz, konuyu laiklik yani aklın özgürlüğü temelinde ele almalısınız. Laikliğin oradan buradan kemirilmesine de itiraz etmeniz gerekecektir. Örneğin eğitimin din esasında kurgulanmasına karşı çıkmak ertelenmez bir görev olacaktır. Çünkü din temelinde bir eğitimle yetişecek kuşakların adaleti sizin beklediğiniz adalet değil, yüzlerce yıl öncesinin İbni Rüşd’lerle hesaplaşmayı hiç göze alamamış, onun yerine dinde de, yönetimde de baskıyı yeğlemiş Gazali’lerin adaleti olacaktır.

***

İbni Rüşd’lerin “imanla aklın uzlaştırılması”, yani reform çabasının muhafazakâr Gazali tarafından boşa çıkartılması o karanlık labirentin giriş kapısını açtı; İslam ülkelerinde aklın özgürleşmesi kapısını tümüyle kapattı. Biz Türkiye’de başka bir dönemde ve düzendeyiz; laikliği, İbni Rüşd-Gazali tartışmasını çoktan aşmış bir kazanımı yitirme derdi, tasası içindeyiz. Dinde reform tartışmasını laiklikle ilişkili bir tartışmaya dönüştürmek işte bu nedenle doğru değildir. O kapıdan geçerek aklın özgürleşmesini, bilimin dinle yolunu ayırmasını sağlayamaz, geldiğimiz noktayı koruyamayız.

***

Laikliğin derin bir yara aldığı, devletin dönüştürülmesi çabalarıyla paralel olarak alabildiğine kemirildiği koşullarda hâlâ konuyu tartışabiliyoruz, teslim olmuş değiliz. Bu koşullarda laikliği çeşitli mezhepler, tarikatlar karşısında devletin eşit mesafede durması olarak tanımlamak ya da tanıma bu görevi eklemek ne kadar doğru bilemedim! “Var olan durumu tartışıyoruz, elimizde bir Diyanet var, ne yapalım, çözümü bu çerçevede ele almak, tartışmak durumundayız” diyorsak, zaten konuya yanlış kapıdan girmişiz demektir.

***

Cemaatlerin devletle ilişkisini düzenleyecek, onların eşitliğini garanti altına alacak bir Diyanet önerisi iyi niyetli olabilir. Ama unutmamalı bu çaba, toplumun cemaatler aracılığı ile örgütlenmesi çabaları karşısında boynu bükük bir model olur. Atatürk’ün modeli ile de ilgisi yoktur. Cumhuriyetin “tevhidi tedrisat” ile ilişkili olarak kurguladığı, örgütlediği model, toplumun cemaatler aracılığıyla örgütlenmesini değil, onların tasallutundan kurtarılmasını, aklın, bilimin özgürleşmesi temelinde laikliğin egemen kılınmasını amaçlar. Ne kadar başarılı olduğu ayrı bir tartışmanın konusudur. Laikliği cemaatler karşısında tarafsızlık temelinde tanımlamak ise Alamerikan piyasacı bir cemaatler devleti düşü kurmak olur.

***

Dinde reform dindarların işi. İmam Gazali’lerin hegemonyasının cemaatlerde kırılması kuşkusuz iyi olur. Ama bu tartışmayı laikliğin tanımına taşımanın pek çok sakıncası var. Bizler; yani laikliği aklın bilimin, dinden inançtan özgürleşmesi olarak anlayan, “laiklik din-devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır” klişesinin ancak bu kapsamda anlamlı olacağını söyleyenler, labirentin çıkmaz sokakları konusunda da dikkatli olmak zorunda değil miyiz?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları