Gülengül Altınsay

Formayı öpmeyin

07 Şubat 2019 Perşembe

Pek seviyoruz bir büyük takımdan diğerine giden oyuncunun eski ve yeni takımına ilişkin sarf ettiği sözleri evirip çevirip uzun uzun konuşmayı. Tabii bu ancak transferin ardından futbolcunun yeni takımına yaranmak için sarf ettiği spekülatif açıklamalar olursa mümkün. Ülkeyi pek tanımayan Tolgay da böyle yaptı. Beşiktaş’ta kendisine haksızlık yapıldığını sakin bir biçimde söyleyeceğine, “Beşiktaş formasını hiç öpmedim, Fener formasını öptüm” diyerek aranan sakızı sağladı.

Futbolcuya ne?
Takım değiştirmek olağan da bunu belli bir olgunlukta yapmak, kışkırtmalara gelmemek önemli. Hatırlıyorum da -aslında hiç unutmadım- Feyyaz Uçar’ın, Fenerbahçe’ye gönderilmesinin ardından kendisine mikrofon uzatan muhabir “Büyük bir camiaya transfer oldun ne diyorsun” diye sormuştu. Feyyaz’ın verdiği, “Ben daha büyük bir camiadan geliyorum” şeklindeki cevabı ise istisnai bir durumdu sadece. Yalnız burada ‘büyük’ olmak nasıl bir şeydir, kime ‘büyük’ denir, ölçeğimiz nedir apayrı bir tartışma konusu. Tolgay Arslan’ın “Arkadaşlarım bana Fenerbahçe’nin en büyük kulüp olduğunu söylemişlerdi” açıklaması ise neresinden baksanız pek bir anlam taşımıyor.
Ama benim üzerinde durduğum asıl şey futbolcuların bir formayı bırakıp diğer formayı giydiğinde -ister ‘küçük’ kulübün ister ‘büyük’ kulübün olsun- gösterdikleri tavır. Yani karakterleri. Dolayısıyla o karakterleriyle formaya kattıkları. Herkesten bir Feyyaz karakteri beklenemez ama en azından çıkardığı formaya da saygılı olmak çok çok önemli. Çünkü bu aslında kendilerine saygı demek. Bakın Gökhan Gönül’e. Yıllarca formasını giydiği Fenerbahçe’ye ilişkin bir tek saygısız söz etti mi? Üstelik çocukluğunun takımı Beşiktaş’a geldiği halde. Diyorum ya bu bir karakter meselesi.

Formayı öpsen ne olur?
Bir de şu ‘formayı öptün, öpmedin’ meselemiz var artık. Formanızı öpseniz ne olur öpmeseniz ne olur. Sizin o formayı hak edecek performansı göstermeniz asıl önemli olan. O formayı doldurmanız önemli olan. O formayla taraftarın gözünde yücelirseniz armayı hiç öpmeseniz de olur. O formayla bir Rıza Çalımbay olmak önemli. O formayla yabancı da olsa bir Les Ferdinand olmak, bir Pascal Nouma olmak önemli. Ferdinand mesela sadece bir sezonda giyebildiği formasıyla nasıl da özdeşleşmiş, taraftar gözünde unutulmazlar arasına girivermişti. Formasını öptü mü öpmedi mi hiç hatırlamıyorum bile.

Şimdi konumuz Kagawa
Beşiktaş’ta önce Burak Yılmaz tartışması, ardından Tolgay Arslan’ın garip açıklamaları, sonra ‘Quaresma gitti, gidemedi’ haberleriyle devre arasında bayağı oyalandık. Tam bizi meşgul edecek konu kalmadı artık futbola odaklanalım derken yarım sezon için kiralanan Kagawa gündemin ortasına oturuverdi. Antalya’da oyuna girer girmez üç dakikada attığı iki gol tüm dikkatleri Japon oyuncuya çevirdi çünkü. İşte size yeni bir günü kurtaracak konu daha.
Artık ne Beşiktaş’ın şimdiden şampiyonluktan neden uzaklaştığı, takımın neden çöküşte olduğu, neden takımda herhangi bir teknik-taktik değişikliğe gidilmediği, neden bu kadar çok transfer yapıldığı, neden borçlanmanın bu denli arttığı meseleleri yine bir başka vesileyle gözlerden uzaklaştırılmış durumda.
Yanlış anlaşılmasın Kagawa çok iyi bir oyuncu. Kariyeri ortada. Birtakım şanssızlıklar yaşadı sadece. Yani üzerinde konuşulmaya değer. Ama sadece hazirana kadar sizin oyuncunuz. Üstelik tek başına ne yapabilir? Şenol Güneş eğer Quaresma gider ve takımı revize ederse; orta alanı güçlendirir, paslı sisteme dönerse Kagawa’dan yüksek randıman alınır ve belki bu sezon bir yere kadar kurtarılabilir. Ama mayıstan sonrası? Sonrasını hiçbir zaman düşünen yok ki…  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yazmanın anlamı yok 22 Aralık 2024
Mızmız çocuklar 20 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları