Olaylar Ve Görüşler

İktidarların meşruiyeti - Av. A. Yılmaz Gürkan

19 Aralık 2024 Perşembe

Bu sayfada yayımlanan “Anayasa tartışması” başlıklı bir önceki yazımızda (10 Nisan 2024, Cumhuriyet) yeni bir anayasa yapmak için ileri sürülen gerekçelerin doğru olmadığını ve anayasa yapmak için de uygun bir zaman olmadığını belirtmiştik. Ayrıca toplumsal metinler olarak kabul edilen anayasaların toplumsal yapı ile ilişkisinin göz ardı edilemeyeceğini, yapılacak anayasanın hangi kamusal ihtiyacın karşılanması maksadıyla yapılmak istendiğini sormuş ve anayasayı şahıs ihtiyaçları uğruna bir araca dönüştürmenin yanlışlığından bahsetmiştik.

Bilindiği gibi hukukun en önemli işlevlerinden biri ve en önemli olanı devlet kurumlarını meşrulaştırmaktır. Bu işlev siyasal merkezli otoritenin bulunduğu bütün ülkelerde anayasalara yüklenmiştir. Anayasalar devletin örgütlenmesi, siyasi rejimi, organları ve işleyişi ile bireylerin devlete karşı hak ve özgürlüklerini güvence altına alan kurallar bütünüdür. 

MEŞRUİYET KAVRAMI

Anayasalar özünde bir bütün olarak devlet iktidarının sınırlandırılmasını, temel hak ve hürriyetlerin korunması düşüncesini içerir ve hukuk kuralları içinde de en üst norm olarak değerlendirilir. Ontolojik ve işlevsel açıdan anayasa demek özgürlüklerin güvencesi, iktidarların despot karar ve davranışlarının önündeki engel demektir. Bu özelliği itibarıyla da anayasaların üstünlüğü ifadesi kullanılır ve hukuk kurallarının, kararlarının anayasaya uygun olması gerekir, bu düşünce ve uygulama hukuk devleti olmanın ilk şartıdır. Ancak ülkemizde siyasal iktidarı elinde bulunduranların anayasayı ciddiye almadığı ve zaman zaman şartlara göre yorumlayarak anayasanın gerçek amacından uzak uygulama yürüttüğü bilinmektedir. 

Meşruiyet kavramının yurdumuzda hukukilik ile karıştırıldığı acı tecrübelerle anlaşılmış olmasına rağmen halen hukuk kuralları tek başına meşruiyete kıstas alınarak anayasa ihlalleri savunulmaktadır. Mevcut anayasa kurallarına dayalı olarak oluşan, ortaya çıkan bir iktidar başlangıçta meşru bir iktidar olarak benimsense de daha sonra yaptıkları ile meşruiyetini kaybedebilir. Demek ki meşruiyet sorunu iktidarların kaynağı ile değil iktidarın kullanışı ile ilgilidir. Bu nedenle meşruiyetin kaybedilmesi iktidarın kendi hukuksal meşruiyet temelini (anayasayı) ihlal etmek suretiyle olmaktadır. 

Dolayısıyla, anayasalar öncelikli olarak iktidarları bağlar. Mevcut anayasamız yasama, yürütme ve yargıya ait görev ve yetkileri ayırmış birinin diğeri tarafından dolaylı da olsa kullanılmasını veya yönlendirilmesini önlemiştir. Ancak pratikte böyle olmadığı yasa yapıcı meclisin tam bağımsız ve etkin olmaktan çıkarıldığı, yargının yürütmenin etkisine girdiği görüşü toplumda yaygındır, ayrıca her geçen gün varlığını kamuoyuna duyuran ve siyasi alanda da etkili olduğu bilinen tarikatların varlığı, laik Cumhuriyetin eğitim kurumlarını yeniden medreselere dönüştürme gayreti, gerici yayınların ve aleni ayinlerin anayasa ile bağdaşır bir tarafı yoktur. Anayasa ile korunan Devrim Yasalarının görmezden gelinmesi, teröre bulaşmış kimselere çağrı yapılarak birlik, beraberlik adı altında pazarlık yapılması ve her gün sayıları artan kadın, çocuk cinayetlerine yönetim tarafından sahnede olayları seyredenler gibi bir kenardan bakılması, doğa katliamı yapılırken kayıtsız kalınması, hele son zamanlarda eğitim birliğini laik ve bilimsel düşünce temelinden uzaklaştırmak amacıyla okullara din görevlilerinin atanması, gerekçeleri ne olursa olsun anayasa ihlali olarak değerlendirilmelidir. Bu örnekler çoğaltılabilir. Esas olan bir iktidarın seçimle yetki aldıktan sonra da yetki kullandığı sürece meşruiyetini kaybetmeyip korumasıdır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları