Evin İlyasoğlu
Evin İlyasoğlu evini@boun.edu.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Felsefe ve müzik...

20 Temmuz 2022 Çarşamba

Can Okan (d.1986) piyanoya 1994’de Meliha Doğuduyal ile başlamış, Metin Ülkü ile MSGSÜ Konservatuvarı’nda devam etmiş, 2005-2009 arasında Gürer Aykal’dan orkestra şefliği eğitimi almış. Şef olarak ilk kez 2007’de BİFO’yu yönetmiş. İdil Biret, Dmitri Alexeev, Emanuel Ax, Arnulf von Arnim, Nikolai Demidenko, Aydın Esen, Claudius Tanski gibi ünlü piyanistlerin ustalık sınıflarında aktif katılımcı olmuş. 2009’da piyano yüksek lisans çalışmalarını ve 2011’de Stockholm Royal College of Music Orkestra Şefliği bölümündeki yüksek lisans öğrenimi tamamlamış. Bu sürede Daniel Harding, Jan Risberg, Tommy Andersson gibi şeflerle çalışmış. İsveç’te pek çok senfoni orkestrası, opera ve çağdaş müzik dağarcığını yönetmiş. Finlandiya’da Jorma Panula’nın orkestra şefliği ustalık sınıfına katılmış.

2013’den sonra Türkiye’deki birçok senfoni orkestrasını yönetmiş, ayrıca piyanist olarak yaptığı ilk stüdyo kaydında Franz Schubert’in bütün Impromptu’lerini kaydetmiş. İDOB’nin sahnelediği Stravinsky’nin Hovardanın Sonu adlı operasının Türkiye’deki ilk temsilini yönetmiş. Britten’ın Kötülüğün Döngüsü ve Verdi’nin Falstaff operalarını; Salzburg’daki “Oper im Berg” festivali kapsamında Sihirli Flüt ile Rigoletto‘yu yönetmiş. İdil Biret, Augustin Dumay, Ayla Erduran, Alexander Rudin, Fazıl Say gibi ünlü solistlerle konser vermiş. 2020’de, üçüncü kez yüksek lisans eğitimi almak üzere, MSGSÜ’de felsefe anabilim dalında öğrenime başlamış. Halen aynı kurumun orkestra şefliği bölümünde ders vermekte. 2022’de doçentlik unvanını kazanmış.

Can Okan neşe dolu, kendisiyle barışık bir çocuk edasında, ama konu müzik olunca, hele orkestranın başına geçince, müzikle bütünleşiyor, ciddi bir çalıştırıcı, sert-yumuşak bir şef oluyor. 

- Ailende başka sanatçı var mı? Seni müziğe kim yönlendirdi?

Annem Nur Okan, resim-grafik sanatçısı, ablam Sungu Okan müzikolog ve akademisyendir. Onlar, benim müzik yeteneğimi ilkokula başlamadan keşfettiler ve eğitimim için doğru kaynakları buldular. 

- Son zamanda iyi eğitimli birçok şef yetişiyor. Aranızda rekabet oluyor mu?

Orkestra şefliği alanındaki eğitim çok yönlülük içeren, meşakkatli bir süreçtir. Bu süreç bittiğinde deneyim kazanmak ve ilerleme göstermek üzere, büyük emek ve disiplin gerektiren bir çalışma hayatı başlıyor. Bu hayat biçimi, kesin olarak konsantrasyon ve düşünce gücünü gerektiriyor. Dolayısıyla, başka orkestra şefleri ile rekabet içine girmeye ne fırsat, ne de gerek kalıyor. Çünkü, zihinsel ve fiziksel gücü her şeyden önce müziğin kendisine yönlendirmek en önemli amaç olmalıdır.

- Sen emin ellerde yetişmişsin. Gürer Aykal başta olmak üzere Türkiye’nin önemli eğitimcileriyle çalışmışsın. Sonra da Stockholm Royal College of Music gibi ciddi bir kurumundan yüksek lisans almışsın. Kuzey ülkelerinin farklı kültürü seni etkiledi mi?

Stockholm’deki Kraliyet Müzik Akademisi, halen, dünyadaki en iyi orkestra şefliği eğitimini veren okullardan biridir. Yüksek lisans eğitimim boyunca, barok dönemden yaşayan çağdaş bestecilerin eserlerine kadar geniş bir dağarcık üzerinde çalışma olanağı buldum. Özellikle de birçok İsveç orkestrasıyla senfonik eserler çalışmak, büyük bir deneyim ve birikim sağladı. Kendilerine özgü soğuk ve incelikli tını yelpazesi, özellikle Sibelius’un eserlerinde müthiş şekilde etkileyiciydi. O ses renkleri hep zihnimdedir.

YURTDIŞINDA EĞİTİM...

- Halen Mimar Sinan Üniversitesinde çiçeği burnunda bir doçentsin. Genç şeflere neler öneriyorsun? Hemen yurtdışına gitmek mi, yoksa burada öğrenci yetiştirmek mi?

Mümkünse, her ikisini de öneriyorum. Yurtdışında eğitimi önermemin nedeni, müziğin kültürüne, dağarcığa, teorik ve pratik yöntemlere dair bilgiyi genişletme olanağıdır. Yeni mezun olan öğrenci, algısını ve zihnini bu genişletmeye açık tutmalı. Öğrenci yetiştirmek ise zaten değerli ve elzem bir önermedir. Edinilen deneyim ve bilgiyi kendinde saklı tutmaktan ziyade, bunları genç nesil ile paylaşmanın, akademinin hakiki amacıdır. Kaldı ki, öğretirken, kendimiz de başka öğrenimler kazanıyoruz.

- Evindeki düzeni nasıl? Yeni bir esere hazırlık evresi nasıl geçer?

Evimdeki düzen derli toplu olmaktan oldukça uzak! Karışık bir düzen tarifi, her ne kadar çelişkili tınlıyorsa da artık yerleşik olmuş bir çalışma biçimine uygun düşüyor. Hazırlık ve çalışma sürecimde, söz konusu eserlerin yazıldığı dönemin tarihçesini araştırıyorum. Partisyonu hem piyanoda hem de zihnimde canlandırarak okuma çalışması yapıyorum. Eserin teknik, matematiksel öğelerini ve anlam katmanını anlamaya çalışıyorum. Ayrıca, bulabildiğim kadar çeşitli yorumlardan dinleyerek o eserin nasıl farklı anlayış ve tarzda düşünüldüğünü inceliyorum.

ESTETİK VE MANTIK

- Orkestra üyeleriyle dostluk kuruyor musun, yoksa arada bir mesafe ve belli bir disiplin gözetiyor musun?

Bu hassas bir konudur. Tamamen uzak bir mesafeden insanlara bakmak ve seslenmek tercih edilesi değil diye düşünüyorum. Ancak, orkestra şefinin temel bir amacı vardır: birlikte çalıştığı müzisyenlere kendi yorum anlayışını estetik ve mantığa uygun şekilde aktarmak ve bunu uygulamaya geçirmek. Orkestradaki tüm müzisyenlerle şefi bir araya getiren müzik, iletişim kurmakta saflığı bozulmadan geçerli olarak korunmalıdır. Ama bu prensibe aykırı olmadan, iyi arkadaşlıklar kurmak da mümkündür. Meslektaşlar ile yapılan sohbetler, içeriği derin ve ufuk açıcı olduğunda doyumsuz, iyi bir hissiyata yol açabilir.

- Tarihte hayran olduğun yabancı şefler?

Bu sorunun yanıtını kısa tutabilmem pek zor! Birçok şefin kendine özgü niteliği var. Bazı efsanevi figürler: Wilhelm Furtwängler, Pierre Monteux, Bruno Walter, Otto Klemperer, Yevgeni Mravinski, Leopold Stokowski, Sir John Barbirolli, Carlo Maria Giulini, Rafael Kubelik, Pierre Boulez.

- Çağdaş dünya bestecilerinden en çok hangilerini yönetmetk istersin? 

İlk aklıma gelen isim şüphesiz Arvo Pärt olur. Pärt’in koro ve orkestra için, sırf yaylılar orkestrası için yazdığı eserleri çok beğeniyorum. Geçen yıl müzik dünyasının kaybettiği Louis Andriessen’i de ilgi çekici buluyorum.

‘ZİHNİME KAYDETTİM’

- Türk bestecilerin hâlâ gün yüzüne çıkmayı bekleyen pek çok yapıtı var, onları hiç inceledin mi?

Evet. Cemal Reşit Rey, Hasan Ferit Alnar, İlhan Usmanbaş, Cengiz Tanç gibi birbirinden değerli bestecilerimizin seslendirilmeyi bekleyen birçok değerli eseri var; partisyonlarını gördüğümde zihnime her birini kaydettim. Örneğin, Cemal Reşit Rey’in tenor solist ve orkestra için “Mistik” başlıklı bir eseri vardır, 2018’de yönetmiştim. Dışavurumcu ifade gücü, tenor partisinin ustalıklı yazı biçimi, Rey’in harikulade orkestrasyon tekniği; tüm bu niteliklere sahip bir başyapıt yalnız ülkemizde daha sıklıkla çalınmakla da kalmamalı, yurtdışına iletilmelidir.

‘FELSEFE OKUYORUM’

- Bir de felsefe eğitimi alıyorsun. Bu nereden aklına geldi? Müzik dünyana yeni bir bakış açısı mı getirecek?

Felsefe okumalarımı yedi-sekiz yıldır yapmaktaydım. Özellikle müzik ile yolunun kesiştiği 19. yüzyılın felsefesi, çalışmak istediğim bir alan oldu. Eğitimini almaya başladığımdan beri, yaptığım çalışmaların müziğe etkisinin çok verimli ve olumlu sonuçlar sağladığını söyleyebilirim. Kant çalışırken, Mozart’ın son dönem eserlerini, Beethoven’i ve Schönberg’i karşılıklı ilişkilerinde veya etkilenme nedenleri üzerinden düşünmek iyi bir örnek olabilir. Schopenhauer çalışmadan Wagner’in doğru anlaşılması çok güçtür. Ek olarak, felsefenin, dünyayı kavramamız için zihne belli bir disiplin ve tutarlılık vermesinden dolayı vazgeçilmez olduğunu söylemeliyim.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Pekineller yeniden 13 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları