Ergin Yıldızoğlu
Ergin Yıldızoğlu ergin.yildizoglu@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

‘Gelecek’ dün başka bir şeydi

31 Ağustos 2020 Pazartesi

Dün, geleceği düşünürken daha adil, daha barışçı, daha demokratik vb., olasılıkları temsil eden türlü biçimlerde “sosyalizmlerden”, söz edebiliyorduk. Bugün, gelecekte, yalnızca türlü biçimleriyle kapitalizm olduğunu (bir “kötü sonsuza” sıkıştığımızı) itiraf eden, “Yeni Ortaçağlar”, “Yeni Karanlık Çağlar” (Parag Khanna, 2009) “Yeni feodalizm” (Joel Kotkin, 2020) gibi kavramların etrafında yaşanan tartışmalara rastlıyoruz.

Dağılmanın biçimleri

“Yeni Ortaçağlar”, “Yeni Karanlık Çağlar” kavramları, ABD hegemonyasında kurulmuş küreselleşmenin, finansal krizle birlikte dağılmaya başladığına ilişkin savlarla birlikte gündeme geldi. “Yeni feodalizm” de liberal demokrasinin, neo-liberalizmin tükendiğine ilişkin gözlemlerle birlikte...

“Ortaçağlar”, “Karanlık Çağlar” kavramlarını, Roma İmparatorluğu ve onun kurduğu “küreselleşme” dağıldıktan sonra gelen, kapitalizm öncesi dönemi betimlemek için kullanıyorduk. Feodalizm, kilisenin ruhban sınıfını, Roma’dan kalma toprak sahibi “asilleri” ve topraksız köylüleri, birleştiren bir üretim tarzı olarak şekillenmişti. Köylüler üretiyor, toprak sahipleri bu ürüne el koyuyor, şövalyeler onları koruyor, kilise toprak sahiplerinin toplumsal konumunu dogmatik bir ideolojiyle meşrulaştırıyor, böylece artık-üründen pay alıyordu. Servetin kaynağı tekelci mülkiyete dayalı toprak rantıydı. Bu düzen sık sık yerel savaşlarla, veba gibi salgın hastalıklarla, köylü ayaklanmalarıyla sarsılıyordu. Bu sistemin dışında kalan, “nüfus fazlası” (savaşlardan vebadan kaçan göçmen grupları) da gerek kilisenin gerekse de feodal seçkinlerin sadakalarıyla yaşıyor, ya da onların elinde ölüyordu. Feodal bir “sadaka toplumuydu”.

Bugünün gözlüğüyle yapılan bu tanımdan hareketle şöyle bir resim oluşturabiliriz. Feodal aristokrasi = teknoloji ve sosyal medya alanındaki milyarderler, onlara hizmet veren finans sektörü, yazılım, “büyük data” üzerindeki “tekellerin” rantlarından beslenen bir oligarşi/plütokrasi. Şövalyeler: Özel güvenlik şirketleri, siyasileşmiş polis vb. Ruhban sınıfı = Bu teknoloji -finansal kompleksinin çıkarlarını meşrulaştıran, halktan kopuk post modern-liberal entelijansiya, liberal akademisyenler ve medya. Serfler (köylüler) = proletarya/prekariat ve çarşı esnafı (halk).

Bugün, küresel jeopolitik darmadağın, savaşlar yine yerel. Halk sık sık ayaklanıyor (Popülizm, Siyah Yaşamlar Önemlidir, Küresel ısınmaya karşı, “Adamlara” karşı gösteriler). Uzmanlara, entelektüellere güven düşük. Covid-19 gibi salgınlar bu resmi büyük ölçüde tamamlıyor.

Teknoloji sektörü giderek daha az insan istihdam ederek daha çok birikim yaparken, her sarsıntıda, (Covid-19 + depresyon) iflas eden esnaf, işini kaybeden proletarya/prekarya işsizler ordusuna (nüfus fazlasına) katılıyor. Açlıktan, savaşlardan kaçanlar yollara dökülüyor. Toplumsal krizler, feodalite döneminde köylünün pazarlık gücünü artırıyor, gelir dağılımında geçici de olsa bir düzeltme yaratıyordu. Bugün krizler gelir dağılımını daha da bozuyor, nüfus fazlasını büyütüyor.

Bugün, oligarşi/plütokrasi, Amazon, Facebook, Microsoft, Apple, Buffet gibi finans spekülatörleri, dev yatırım banları bir taraftan vergi kaçırırken, diğer taraftan türlü alanlarda büyük bağışlar yapıyorlar. Bunlara STK’leri, hayır kurumlarını ekledik mi, vatandaşların, vergileriyle finanse edilen refah devletinin yerinde, bir sadaka toplumunun şekillendiğini görüyoruz. Vatandaşlık zayıflarken, çok kültürlülük, kimlik siyaseti de oligarşinin, liberal-demokrasi ideolojisine kolaylıkla entegre edilerek, bir ilericilik “aurası” yaratıyor.

Feodalizmin zamanları, doğayı anlama, kullanma çabalarını sihirbazlık-cadılık olarak mahkûm eden, tüm bilginin “kutsal kitapta” olduğuna inanan, her türlü toplumsal doğal felaketi günah ve ceza ikilemine indirgeyerek egemen sınıfları sorumluluktan kurtaran, bir dünya görüşü üzerinde duruyordu. Bugün de dinci ve ırkçı paranoya, gerçekten kopmuş ideolojik sistemler üretiyorlar. Adeta, önce Paul’un, daha sonra Gazali’nin felsefeyi ve bilimi kötüleyerek “aklın kapanmasını” başlatan yaklaşımı, bir diğer deyişle “Karanlık Çağlar”, günümüzde yeniden canlanıyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları