Ergin Yıldızoğlu
Ergin Yıldızoğlu ergin.yildizoglu@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

ABD’de ne oluyor? - II

08 Ekim 2020 Perşembe

Pazartesi yazımı “Bir ‘büyük gücün’ yaşam devresinin sonunu, en tehlikeli dönemini izliyoruz” saptamasıyla bitirmiştim. Tehlike, bir büyük güç gerilerken, bir başka büyük gücün yaşam devresinde yükselme dönemine girmiş olmasından kaynaklanıyor. 

30 yıl sonra ilk kez 

ABD Temsilciler Meclisi Daimi İstihbarat Komitesi’nin, geçen ay, kısmen sansürleyerek yayımladığı 37 sayfalık rapor, “ABD’nin 30 yıl sonra ilk kez bir küresel rakiple karşı karşıya olduğunu” saptıyor, “geride kalma riskinden” söz ediyordu.

Rapora göre ABD, 11 Eylül’den sonra El-Kaide ve ISIS ile meşgul olduğu sırada, Çin ekonomik olarak güçlendikçe, teknolojik ve askeri olarak da güçlenmeye, finansal kriz yıllarında “Tek Kuşak Tek Yol” projesiyle, stratejik ticaret anlaşmaları ve kredilerle siyasi etkisini dünya çapında artırmaya başladı. 

Teknolojik gelişmelerin getirdiği istihbarat, gözetleme olanaklarıyla kendi halkı üzerinde sıkı bir denetim sistemi kuran Çin devleti, bu “dijital otoriterleşme” sistemlerini diğer “otoriter devletlere” de ihraç etmeye başladı. Çin özellikle finansal krizden sonraki dönemde, küresel çapta, yerel medya kurumlarının işbirliğini de sağlayarak büyük bir propaganda ağı kurmayı başardı. Rapor, bu propaganda ağının etkilerinin Covid-19 krizi sırasında belirgin biçimde hissedildiğini de vurguluyor. Rapora göre, “Böylece Çin 20 yıl içinde, kendini potansiyel olarak dünyada lider ulus olarak ABD’nin yerine geçebilecek konumuna getirdi”.

Ekonomi ve kültür

Çin’in böyle küresel lider (hegemon) adayı konumuna yükselmesinde ekonomik başarıları büyük öneme sahip. Çin’in bu “başarılarını” 2008 mali krizinin ardından ve pandemi döneminde sergilediği performansa bakınca görebiliyoruz. Financial Times’ta Graham Allison’un vurguladığı gibi 2008 krizini izleyen 10 yıl boyunca Çin ekonomisi sürekli pozitif büyüme oranlarıyla, küresel ekonomik büyümenin yüzde 30’unu gerçekleştirdi. Pandemi ile gelen ekonomik şokta, bu yılın ilk yarısında, gelişmiş ülkelerin ekonomileri daralırken Çin ekonomisi büyümeye devam etti.

Ekonomik büyüme aynı zamanda “kaynak” demek. Bu kaynaklar Çin’in teknolojik, askeri gelişmesini finanse ediyor. Çin bu kaynaklarla satın aldığı şirketlerle, yaptığı yatırımlarla, verdiği kredilerle, kurduğu ticari ilişkilerle, birçok gelişmekte olan ülkenin, hatta Avrupa’nın çevre ülkelerinin ekonomileri içinde etkisini artırıyor. ABD’nin yükselirken uyguladığı ekonomik ve finansal araçları, Çin’in de beceriyle kullandığı görülüyor. 

Son dönemde, Çin’in yükselme sürecine dört etkenin katkıda bulunduğu söylenebilir. Birincisi, petrol fiyatlarının görece düşük kalması. İkincisi Çin’in büyük bir öngörüyle, dünya ekonomisinde, teknolojik alanda stratejik önemi giderek artan “değerli minerallerin” çıkarılmasında işlenmesinde egemen konuma, güneş enerjisi panelleri üretiminde birinci sıraya yükselmesi. Üçüncüsü, pandemi krizinin ilk sarsıntılarının ardından Çin’in, dünyada maske ve tıbbi malzeme yardımından birinci ülke konumuna yükselmesi. 

Dördüncüsü, Çin Covid-19 salgınını hızla denetim altına aldı, ilk kitlesel aşılama kampanyasına başladı, ekonomisi kısa sürede toparlandı. Bloomberg’in aktardığına bakılırsa, şu günlerde, turizm ve taşımacılık sektörü yaklaşık 500 milyon müşteriyi ağırlamaya hazırlanıyor. Dış piyasalar daralırken iç tüketim, tam Çin liderliğinin arzuladığı yönde hızla artıyor. Bu pazar o kadar büyük ki Hollywood film endüstrisinin çıktılarını belirlemeye başlamış.

Bu ekonomik gelişmeler kültürel ve siyasi liderlik iddialarını da beraberinde getiriyor. Çin devleti bu başarıların, siyasi - ekonomik modelinin özelliklerinden kaynaklandığını vurguluyor. Pandemi ile başlayan kriz içinde ABD sağlık sistemi Trump liderliğinde iflas etti, halen devlet başkanı ve çevresi, neredeyse tüm askeri liderliği karantinada. Çin’in iddiaları giderek daha çok ciddiye alınıyor, insan haklarına, demokrasiye değil, istikrara önem veren, otoriter devlet kapitalizmi modeli giderek daha çok ilgi çekiyor.

Kültürel, ekonomik gücünden kaynaklanan bir güvenle, Çin gelecek 5 yıl içinde dünya sisteminin merkezine, ekonomik ve teknolojik lider olarak yerleşmeyi planlıyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları