Şiddet ve biz

16 Kasım 2024 Cumartesi

Şiddetle tanışalı uzun zaman oldu. Ya da bir süredir tanıdığımı sanıyorum kendisini. Sıradan gibi görünen olağanüstü bir karşılaşmaydı benimki. Pek çok kişi de benzer duygularla ilk defa karşılaşmıştır kendisiyle. Çoğumuz çok küçükken şiddetin ne menem bir olgu olduğunu anladık; en azından anne terliğini savuşturmanın metotları üzerine kafa patlattık. Şiddet, ister törensel, geleneksel, siyasal, ister fiziksel, sözlü, sessiz hatta atipik olsun, artık gündelik hayatımızın bir parçasına dönüşüp rutinleşti. Doğanın bir parçası olarak görünen yok etme ve saldırdanlık refleksi uygar dünyada Chanel defilesinden fırlamış gibi albenili bir kılığa bürünerek muazzam bir ikiyüzlülükle kulağımıza, engizisyon mahkemelerinde sorgulanıp işkenceye alınan insanları, cadı diye yakılan kadınları, ilkel toplumlarda glu glu dansı ile odun ateşinde kaynatılan beyazları fısıldıyor. Televizyonlarda takım elbiseli adamlar “şiddetin her türlüsüne karşıyım!” diye caka satarken çevremiz kadın, çocuk ve hayvan cinayetleriyle kırılıyor. Dahası sonsuz savaş teknikleriyle, kusursuz cinayet biçimleri üzerine deney yapılırken uygarlığımız bize acısız ölümler vaat ediyor! Oysa Hamas saldırısı sonrasındaki İsrail’in binlerce kişinin ölümüyle sonuçlanan zalimliğinden Beyrut’un ateşe verilişine, IŞİD’cilerin Yezidi kadınları tecavüze uğratıp pazarda satmasından daha birkaç hafta önceki TUSAŞ’a yönelik PKK saldırısına kadar terörün kör olası elleri, şiddetin uluslararası alandan bireye uzanan kör noktalarını işaret ediyor! 

***

Halit Ziya Uşaklıgil’in “Mai ve Siyah”ında, romanın baş kişi Ahmet Cemil, aşk sarmalıyla yanıp tutuşurken kız kardeşi İkbal ailesinin ısrarıyla Vehbi’yle evlenir. Onlara göre, taze damat yoksulluktan çıkış reçetesini elinde tutar. Ahmet Cemil, onun nasıl bir adam olduğu bilir, “nasıl bir koca olacağı”yla ilgili de şüpheler taşımasına rağmen susmayı tercih eder. Üstelik Vehbi aile evlerine çöktüğünde de sesini çıkarmaz. Nitekim Vehbi, eve sarhoş geldiği bir gün İkbal’i öyle döver ki genç kadın önce çocuğunu düşürür, birkaç gün sonra da kanamadan ölür. Uşaklıgil, romanında bir adamın salt kötü oluşunu bize sunmaz. Onun paraya duyduğu sınırsız şehvetle kötülüğünü ilişkilendirir. Böylece şiddet, para ve iktidar ilişkisi üzerinden güçlenir. 

***

Mafyanın egemen olduğu toplumlarda haksızlığa uğrayan bireyin hakkını aramak için hukuka başvurmasını engelleyen, susma hakkı olarak nitelendirilen “omerta” kavramı vardır. Birey, mafya tarafından cezalandırılmamak, yaşamını sürdürebilmek için gayri hukuki yola saparak bir anlamda güce boyun eğer. Böylece otorite zor kullanma yeteneğini sonuna kadar kullanmakla meşrulaşır. Şiddet bu sayede legalleşebilen bir unsura dönüşür. 

***

Yalnızca kudret, güç hatta hâkimiyet değildir şiddet. Isabel Allende’nin o muhteşem romanı “Ruhlar Evi”nde topraklarını “romantik bir kavram” olarak gören, “insanı zengin eden şeyin alım satımdan anlaması” olarak düşünen Esteban Trueba, tecavüz çocuğu olarak dünyaya gelen öz oğluna sırt çevirir. Ancak faşist iktidar işbaşı yapınca onun intikamını almak için kendini paralayan çocuğu, eşit iş ve emek diye haykıran Trueba’nın öz torununa hapishanede bu defa tecavüz eder. Bu noktada şiddetin mekânsal olarak temsili sayılabilecek hapisane de Allende tarafından araçsallaştırılmış olur. Ancak buradaki temel nokta köle-efendi ilişkisi üzerinden kurgulanan şiddettir. Açık bir şiddetin başlangıç noktası özgürlük düşüncesi üstünedir. İkincil olarak temel alınan nokta ise çalışma koşulları üzerinden köleliğin/günümüzde ise modern köleliğin dayatılmasıdır. Dolayısıyla şiddet eşitsizliğin ve adaletsizliğin getirisi olarak bir intikama dönüşüverir. 

***

Roma’da asayişi sağlamanın başlıca yolu yoksul halka mısır unu ve zeytinyağı vermekti. Bu nedenle Kuzey Afrika’da ucuz tarım yaparak ürünleri büyük devlet ihaleleri ile iktidara satan gözü açıklar köşeyi dönmüşlerdi. Hatta bu tarihlerde bin tonluk büyük gemiler Akdeniz’i ticaret denizi haline getirmişti. Geniş kitlenin yoksulluk, azınlığın ise zenginlik içinde yaşadığı iklimde halkın en sevdiği şey şiddetin eğlence aracına dönüştüğü, insanların yaşamak için birbirini öldürdüğü gladyatör dövüşleriydi. Şiddetin içinde keyfiliği barındırdığının en önemli kanıtı ise bu tuhaf eğlence biçimidir. Günümüzde dizilerdeki şiddet olgusunun başlangıcı niteliğindedir. 

***

Bugüne kadar hiçbir uygarlık zulmü aşamadı. Yok etme zevkinin verdiği tahribatı ise bilgelikle aşabilecek bir dünyayı kurmak için önce özgürleşme sorununu ele almaktan başkaca çıkış yolu şimdilik görünmüyor! 

***

O kapı ise çok uzun zamandır kilitli! 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları