Erdal Sağlam

Ekonomi tükeniyor, yönetim 0.1’lik büyüme peşinde

05 Kasım 2020 Perşembe

AKP hükümetinin 2020 yılında büyüme rakamı gösterebilmek için ekonominin tüm dengelerini zorlamaya devam edeceği anlaşılıyor. Kurların patlamasına, faizlerin fiili olarak yükselmesine, enflasyonun yeniden artış trendine girmesine de bu nedenle göz yumulduğu anlaşılıyor.

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın AKP milletvekillerine verdiği brifingden sızan haberler, önceliğin “0.1 de olsa bu yıl büyüme rakamı açıklamak” olduğunu açıkça ortaya koydu. Albayrak, Çin’in bile, büyüme rakamlarını revize ettiğini belirterek Türkiye’deki büyüme rakamının 0 ile 1 arasında olacağını söylemiş. Bakanın bu sözleri, ekonomideki tüm belirsizlik ve umutsuzluk havasına karşı “Ama büyüyoruz” anlamında kullandığı açık.

Aynı toplantıda ABD seçimleri ve pandemi nedeniyle tüm dünyada belirsizlik olduğunu belirterek kurlara bu nedenle müdahale edilmediğini söylediği belirtiliyor. Kurlara müdahale konusunda ise “olağanüstü bir durum olmadığı takdirde müdahale edilmeyeceği” dediği de aynı haberlerde yer aldı.

Aslında ekim ayı toplantısında Merkez Bankası’nın faizleri artırmamasının ardında, hükümetin “ille de büyüme” sevdasının yattığı görülüyordu. Aynen piyasada ortalama fonlama faizleri yüzde 14’e çıkmasına rağmen politika faizinin artırılmamasında olduğu gibi, büyüme konusunda da “Her şeye rağmen büyüme devam etti” algısına oynandığı görülüyor. Bu çabanın “Ekonomi iyi yönetiliyor” havası vermek için olduğu ortada.

Peki, 0.1 de olsa büyüme rakamı açıklamak adına nelerden vazgeçiliyor?

Her şeyden önce atılan yanlış adımlar ekonominin tüm dengesini bozuyor. Türkiye ekonomisine olan güven, hem içeride hem dışarıda, neredeyse sıfırlandı. CDS primleri dünyanın en riskli ülkelerinin başında geldiğimizi gösteriyor. Rating kuruluşları yanlış adımlar nedeniyle not kırdılar, yatırım yapılabilir ülke puanının çok altına geriledik. Buna rağmen rating indirimlerinin devam etmesi bekleniyor.

Dışarıdaki bu algı nedeniyle Türkiye, en ihtiyacı olan dönemde, yurtdışından borçlanamaz hale geldi. Likidite bolluğu nedeniyle dünyada faizler eksiye düşmüşken Türkiye, ancak yüzde 6.4 faizle 5 yıllığına 2.5 milyar dolar borçlanabildi. Hazine’nin tahvil ihracının ardından Varlık Fonu borçlanmak için piyasaya çıktı, ancak başaramadı.

Faiz oranlarını artırmadan, kurları döviz satarak tutmakta ısrar ettiğiniz için bir yılda yaklaşık 100 milyar dolarlık rezervi erittiniz. Son birkaç aydır, swap’lar hariç, döviz rezervlerimiz ekside ve bu nedenle artık kurları tutamıyorsunuz. Bunun adına da “rekabetçi kur” dediniz, rezervi tükettiğiniz için kurlara müdahale edemiyorsunuz. İçerideki güvensizlik had safhaya ulaştı, döviz tevdiat hesaplarındaki artışın devam etmesi bunun en büyük kanıtı.

Olumsuzluklar saymakla bitmez

İdeolojik saplantılar nedeniyle faizleri artırmadığınız için piyasadaki tüm dengeler altüst oldu, dünyada biten enflasyon bizde yeniden yükselişe geçti. Önümüzdeki birkaç ay içinde, ne kadar makyaj yapılırsa yapılsın, yüzde 15’lik enflasyona çıkılacağı konuşuluyor. Bu beklenti nedeniyle faiz artışı ihtiyacı her geçen gün büyüyor, piyasada artık “Olağanüstü toplantı yapılıp Merkez Bankası politika faizini yüzde 5 ile 7 arasında artıracakmış” söylentileri konuşulur oldu.

Kamu bankaları başta olmak üzere tüm bankacılık sistemindeki riskleri büyüttünüz. Artık 2001’deki reformdan bu yana geçerli olan “mali yapısı güçlü Türkiye bankacılık sistemi” sözü söylenmez oldu. KGF ve kamu bankalarının zararlarını büyüttünüz, önümüzdeki dönem zorunlu artacak kredi faizleri nedeniyle reel sektör batıkları, batık kredi sorunu nedeniyle bankacılık sisteminin zora gireceği konuşulmaya başladı. Dünyanın büyük gazetelerinde Türkiye ekonomisinin girdiği büyük zorluklar ve çıkış yolunun zor olduğu, borç krizine doğru gidildiği gibi analizler, giderek daha fazla gündem oluşturuyor.

Yıllardır geçerli olan “mali disiplin” artık çöpe atıldı. Bütçenin yanı sıra İşsizlik Fonu başta olmak üzere tüm kaynaklar eritildi, Türk Dil Kurumu gibi vasiyet gereği aktarılması gereken paralar bile Hazine’ye aktarılıyor. “Hem kamunun hem özel sektörün yüklü dış borç geri ödemeleri nasıl yapılacak?” diye kara kara düşünülür oldu.

Ekonomide bozulan dengelerin detayları, bu nedenle oluşan umutsuzluğun ve belirsizliğin günlük hayatta yarattığı olumsuzluklar saymakla bitmez.

Oluşturduğunuz bu olumsuz tabloya karşılık çıkıp “Ama 2020 yılında ekonomi sıfırın biraz üstünde de olsa büyüyecek” diyorsunuz. Bunu da “Bakın biz ekonomiyi nasıl iyi yönettik” demek için söylüyorsunuz.

Halbuki geniş toplum kesimleri, kötü yönetimin getirdiği olumsuz sonuçları artık günlük hayatlarının her aşamasında, somut biçimde hissetmeye başladı.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları