İnsanlarla Kazlar Arasında Ne Fark Var?

04 Ağustos 2014 Pazartesi

“Bu da nereden çıktı?” demezsiniz umarım.
İnsanlarla hayvanlar arasındaki benzerlikler ve farklar üzerinde çok durulmuştur. Ünlü etologlar (hayvanbilimci) Konrad Lorenz, Edmond Morris ile ünlü primatolog (primatbilimci) Frans de Waal bu konuları ayrıntılı olarak incelemiştir.
Kazlar konusunda Konrad Lorenz önemli bir buluşa tanık olmuştur. Kaz yavruları yumurtadan çıktıktan sonra dünya üzerinde ilk gördükleri hareketli nesnenin peşine takılmışlar, onu rehber bellemişlerdir. Korunma içgüdüsüne bağlı bu davranış, büyüyen kazlarda yer etmiş, böylece kazlar bu nesneye bağlanmışlardır. Konrad Lorenz’in arkasında yürüyen kaz sürüsüyle görüntüsü de bu olgunun kanıtı olmuştur.
Konrad Lorenz, bu olguya “imprintentiondamgalama” adını vermiş, bağlanmış canlıda bu etkinin sürdüğünü göstermiştir.
“İşte, ne olacak, kazlar böyleymiş” dememek gerekiyor. İnsanların kullandığı “kaz kafalı” deyimiyle “pek akıllı değil” anlamının aksine kazlar zeki hayvanlardır. İçgüdüleri güçlüdür. Öfkeleri ünlüdür. Sürü halinde gezerler. Tehdide karşı saldırganlaşırlar. Ama işte küçüklük dönemlerinde önlerinde yürüyen nesnenin arkasına takılıp yürürler.
Şimdi durup düşünelim. Bebekliğini bitirip çocukluğa erişen, çocukluktan gençliğe, gençlikten erişkinliğe ulaşan kimi insanın davranışı aynı kazlar gibi birinin peşine akılsızca kapılıp gitmiyor mu?
“Kaz adımı” yürüyüşleri ile ünlü Alman askerleri, Japon intihar pilotları, Vietnam’da “ne için savaştığını?” düşünmeyen Amerikan askerleri, ne yaptığını düşünmeden birinin peşine takılıp akla sığmaz işler yapan nice insan kazlardan farklı mıdır?
İnsan önyargıları da bir tür “zihinsel damgalanma” değil midir? Eğer şöyle bir geriye çekilip düşünsek zihnimizde “yer etmiş kalıplar” bize saçma görünmez mi?
Almanlar disiplinlidir.
İngilizler soğuktur.
Fransızlar duyguludur.
İtalyanlar eğlencelidir.
Türkler cesurdur.
Bu kalıpyargılara biraz uzaktan bakarsak;
sorgulamayan disiplinin yanlış olduğunu,
soğuk davranışın mesafe koymaktan kaynaklandığını, duygulu olmanın arkasında yaşama sevincinin bulunduğunu, eğlenceli görünmenin belki de kaygıdan kaynaklandığını, cesur davranışın altında korkunun yattığını anlayabiliriz.
İçgüdüsel davranışlarla yaşamak, hayvansal yanımızla hayatta kalma eğilimidir. Bu yanıyla kazlar, çok başarılı bir yaşam mücadelesi verirler. Elbette bu mücadele, kolay yem bulmak uğruna kafeslerde yaşayıp sofralarda yer alma kaderini değiştirmez.
Aslında insanların da yıllarca uğraşıp eğitim görüp, bir işte çalışmak uğruna verdikleri mücadelenin, kendi kafes-evlerinde, kendi ücret-prim-ikramiye-unvan gibi yemlerle benzer kaderi paylaştığını düşünmek de olasıdır.
Peki, insanlarla kazlar arasındaki farklar nedir?

***

İşte, insanlarla kazlar arasındaki fark da -eğer varsa- buradadır.
İçgüdünün üzerine çıkıp, sosyal güdüleri de sorgulayıp, bilinçli düşünme düzeyine ulaşmak, insanları kazlardan farklı kılar.
İçgüdüler; korunma, beslenme, çoğalma yoluyla hayatta kalmayı güdüler.
Sosyal güdüler, sosyal statü ile, kariyerler, mutlu birliktelikler ile, istenen refah payıyla yaşam rekabetinde kazanmayı hedefler.
Bilinç ise,
“bütün bunların ne olduğunu?”,
“bütün bunların neden olduğunu?”,
“bütün bunların kimin, kimlerin işine yaradığını?”,
“bütün bunların neresinde yer aldığını?”, sorgular, sorgulatır, yanıtlarını aratır.
Onun için de Sokrates, “sorgulanmayan hayat, hayat değildir” demiştir.
Onun için de, Descartes, “düşünüyorum, öyleyse varım” demiştir. Dünyanın kaderi, insanın bilinçlenmesiyle değişmiştir.
Değişmeyen nedir?

***

Değişmeyen, insanı yürüyen kazlara çeviren sistemdir.
Değiştirecek olan da “insanın aydınlık bilincidir”.
Ampulü söndürün,
Bilincin güneşi doğsun...

***

Bu hafta sonu Cumhurbaşkanlığı seçimi var.
Oyum Ekmeleddin İhsanoğlu’na...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Çalınan gelecek!... 29 Nisan 2024
Istakozun intikamı! 22 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları