Enver Aysever

Bu ülkede size yer var mı?

14 Mart 2019 Perşembe

Ceyhun Atuf Kansu Anma” toplantısı için toplandık. İyi hazırlanmış belgeseli izlerken “Dünyanın tüm çocuklarını bana getirin” diyen hekimi düşündüm. Nasıl bir yürekten taşan çağrıydı bu? “Cumhuriyet nedir, ne değildir?” tartışması içerikten uzak sürerken, memleketinin köylerine, kırık dökük yollardan geçerek ulaşan Kansu’yu düşündüm. Elbette simge bir aydındır o.
Sığ milliyetçilik tartışmalarını bulantıyla izlerken “memleket nasıl sevilir” sorusunun yanıtını yeniden buldum şairde. Yoksul, cahil, ne zihni ne de bedeni doğru dürüst beslenmemiş insanların yazgısını değiştirme mücadelesidir memleket sevgisi. AKP sayesinde, memleketini terk etmek için fırsat kollayan gençlerin bencil arayışlarına hüzünle tanık oluyorum. Ben yapamam; pek vefalı olmasa da, çıkarı öne koyup, incitici tutum takınsa da, bu insanlar, bu memleket bizim. Öyle öğrendik, yetiştik.

Sığ tartışmaların gölgesinde
Çok zamandır “Şimdi sus, sırası değil, seçim arifesinde dillenecek söz var, dillenmeyecek olanı var” diye uyarıyor insanlar birbirini. Zamanı değil, de ne zaman gelecek “aydınlanma mücadelesi” veren insanın özgürce ifadesini dile getireceği koşullar? 12 Eylül 1980’den bu tarafa artarak süren olağanüstü hal koşullarında, nedense ırkçılara, dincilere taviz vermek mecbur hale geldi. Darbe başarıldı işte, kimse “sahte Amerikan rüyası” dışında bir dünya tahayyül edemiyor. Düzen ettirmiyor.
Tam sırasıyla dökecektim kâğıda ülkücülerin içinde olduğu cinayetleri, baktım “Mansur Yavaş”a aşağılık tuzak kurulmuş. Deneyimli gazeteci ağabeyimiz “içime akıtıyorum şimdilik sözümü” dedi. Haksız mı? Basın diye yutturulan gazete/ televizyonlarda, Nazi Almanya’sında göremeyeceğiniz yayınlar karşısında, yazık ki kaba saflaşmaya tutsak oluyoruz.

Ne yapmalı?
Lenin, “Emeğini satan herkes işçidir” demişti. Bir zaman görev yaptığımız ekrana, o günlerde de iyi değildi koşullar gerçi, baktım geçen akşam. Utandım. Koltuğunu korumak için her dönüşü/mü hızla gerçekleştiren eski İslamcı, şimdi Nişantaşı sakini (!) erkek konuşmacıya, kadın konuşmacıyı dövdürüyor. Dilinde sahte eleştiri cümleleri, her fırsatta “ama” diyor bir yandan. Kadın konuk, kadınlardan söz edilen programda saldırıya uğrayınca, terk etti programı. Keşke katılmaması gerektiğini önceden biri deyiverseydi ona. Bu adamların tuzakları bitmez!
Emeğiyle geçinemeyince (!) bazı gazeteciler (!) yan yollara sapıyor. Herkes bu günlerin hesabını verecek. Dün söyledim, AKP açmazı derinleştikçe saldırı, iftira, hakaret her alanda artacak. Kaybetme korkusu mudur bu, suçlu ruh hali mi? İkisi de! Girdikleri çirkin ilişkileri örtbas etmek için, sosyal medya geçmişlerini hızla yok etmeye çalışan gazetecileri anımsayın. İşçi olmayı kabul etsen, sorun yok. Her devrin insanı olmadan yaşamak mümkün!

Ceyhun Atuf’un öğrettiği
İki saat şiirden söz edilince umudum tazelendi. Kansu “Neşesi kaçmış” diye, ta o zamandan uyarıyor bizi. Yol bulmak lazım, ayakta kalmak, direnç için. Yılmamış hekim, ömrünü çocukların sağlığına adamış. İnsanları iyileştirmek için verilen çabadan öte, yapacak ne var? Bir de örgütlü olunmalı elbet, bu günlerin yazgı olmadığını bilerek, solcu olmalı insan bunu deyivermeli, cesaret etmeli. Hangi hesap başını yastığına koyduğunda, vicdandan gelen çığlıktan daha ağırdır? Üstüne şiirler yazmış tertemiz Türkçeyle Kansu, aradığınız umut oradadır.
Taşın altına elini koymadan, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyerek çözüm bulamaz kimse. İçine kendini, kavganı, sevdanı akıtmadığın bir ülke nasıl güzelleşir ki? Sordum kendime, “Bu ülkede bize yer var mı” diye. Sürekli yüksek sesle bağıran, kapıyı gösterenlere inat “memleketim” demenin hazzı azalmadıkça, görevini yapmanın ahlakı sorumluluğunu taşıdıkça yer bulunur. Salgın kötülük karşısında “Bütün çocuklara bana getirin” diyen şairin evinde olduğunu anımsamalıyız. Sahi memleket nasıl sevilir, bundan ötesi var.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İflas 25 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları