Silivri, Adli Tıp ve TÜBİTAK

02 Mart 2014 Pazar

Türkiye dinleme skandalları ile çalkalanıyor.
Elbette pek çok telefonla birlikte, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı’nın, bizzat kendisinin de söylediği gibi, kriptolu telefonunun dinlenmesi bu skandalların birinci yüzü...
Ama bir de bu konuşmaların içerikleri var ki, onlar apayrı bir konu:
Tam bir bozulma, çürüme, yozlaşma, rüşvet ve yolsuzluk görüntüsü.

***

Ayrıca, bütün kamuoyunun gözü önünde cereyan eden başka medya ve hukuk skandalları da var:
Binlerce polisin, emniyet müdürünün, valilerin, savcıların yargıçların görevden alınması...
Medyaya nefes aldırmayacak bir baskı, kesilen tartışmalı cezalar, işinden olan yazarlar, gazeteciler, televizyon altyazılarına bile en üst düzeyde müdahaleler ve benzeri olaylar..
Rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasında gözaltına alınanların serbest bırakılması...
Hukuk düzenini altüst edecek olan yeni HSYK, internet ve MİT yasaları...
Silivri mahkemelerinin ve davalarının iktidarın en üst kademeleri tarafından “paralel devlet” ve “kumpas” söylemleriyle mahkûm edilmeleri, bu mahkemelerin kaldırılması...
Ve üstüne üstlük, Silivri davalarından dolayı hapiste olanların trajedilerinin, sanki hiçbir şey olmamış gibi devamı.

***

Silivri davaları sadece hukuk düzenini ve mahkemeleri yıpratmakla, yozlaştırmakla kalmadı, TÜBİTAK’ı ve Adli Tıp’ı da güvenilmez kurumlar haline getirdi.
Bilindiği gibi mahkemelerin kararlarına etki eden en önemli faktörlerden biri “bilirkişi raporlarıdır”.
Bu raporlar tartışmalı durumlarda, konuların uzmanları tarafından hazırlanır ve mahkemeler çoğu kararlarını doğrudan bunlara dayanarak verir.
En çok itibar edilen “bilirkişiler” de üniversite öğretim üyeleri ve ihtisas sahibi olan devlet kurumlarıdır.
Silivri davaları sırasında iki devlet kurumu sürekli bir biçimde bilirkişi olarak kullanıldı.
Biri, ölümcül hastaların tahliyelerini bile “hapishane koşullarında tedavi edilebilir” diyerek önleyen Adli Tıp, öteki bariz ve sonradan kendisinin de kabul ettiği dijital sahtekârlıkları görmezden gelerek, sahte belgelerle mahkûmiyetlere yol açan TÜBİTAK.
Adli Tıp Kurumu’na gerekli yanıtı, İstanbul Üniversitesi’nden gelen raporla Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nu tahliye eden Anayasa Mahkemesi verdi ve bu kurumun saygınlığını sıfırladı.
TÜBİTAK ise zaten kendi raporlarını tekzip eden kararlar alırken, görevine son verilen Başkan Yardımcısı Dr. Hasan Palaz’ın söylediği şu sözlerle tarih önünde iyice mahkûm oldu:
Görevden alınmamın tek nedeni 2012 yılından hazırlayıp muhataplarına teslim ettiğim bir bilimsel raporda aradan 2 yıl geçtikten sonra bilimsel ilkeler hiçe sayılarak tahrifat yapma baskısını reddetmemdir.

***

Türkiye’ye yazık oluyor...
Ve Silivri’de insanlar hâlâ hapiste.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yumuşama aldatmacası 5 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları