Ege ve Akdeniz’in trajik öyküsü

20 Ağustos 2020 Perşembe

Sevgili okurlarım, Türkiye’nin Ege’de ve Akdeniz’de yaşadığı sorunların trajik öyküsü 1970’lerin başına kadar dayanır...

Bu trajik öykünün 5 tane baş aktörü vardır:

1) Amerika Birleşik Devletleri.

2) Kararlarını oybirliğiyle aldığı için bütün üye devletlerin “veto hakkına” sahip olduğu Avrupa Birliği.

3) Demirel’in liderliğini yaptığı, liberal, dinci/mezhepçi, ırkçı/milliyetçi, sağ partiler koalisyonu.

4) Müritlerini Hukuk ve Siyasal Bilgiler’e yönelten Fethullah Gülen Cemaati.

5) 1961 Anayasası’nı önce iğdiş eden, sonra da tümüyle ortadan kaldıran, bütün demokratik ve sol birikimleri ezen, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbeleri. Özellikle de, Gülen Cemaatine yol veren, din eğitimini anayasal zorunluluk haline getirerek laikliği zedeleyen, Atatürkçülük ilkelerini, “Atatürkçüyüz” diyerek zedeleyen 12 Eylül darbesi.

***

Bu öykünün arka planını oluşturan Türkiye’nin jeostratejik konumunu ve bu trajik öykünün dönüm noktalarını özetleyelim:

1) Türkiye sürekli sorun yaşayan Kafkaslar, Balkanlar ve Ortadoğu şeytan üçgeninde, Akdeniz, Karadeniz ve Ege gibi üç denizin ortasında yer alan eşsiz bir jeostratejik yere sahipti ve güçlü bir ordusu vardı. Bu durum onu dünyanın bütün dengeleri bakımından dikkate alınması gereken stratejik bir konuma taşımıştı.

2) Soğuk Savaş’ta ikiye bölünen dünyada, Batı Dünyası’nın içinde yar alıyordu ama rakip olan Sovyetler Birliği’nin komşusuydu. O nedenle ulusal sorunlar konularında hem ABD’nin hem de Batı İttifakı’nın desteğine sahipti.

3) Komşuları arasında yer alan Yunanistan ve Ermenistan varlıklarını ve ulusal stratejilerini Türkiye karşıtlığı üzerine inşa ettiklerinden ABD’nin ve AB’nin desteği, Türkiye için stratejik önemi haizdi.

4) Sovyetler’in dağılışı ve Soğuk Savaş’ın bitişi, Türkiye’nin bu jeostratejik önemini azalttı.

5) Soğuk Savaş’ın bitimiyle Batı Dünyası açısından (ABD ve AB) Türkiye ile Yunanistan arasında kurulan adil yardım ve destek dengesi bozuldu.

6) Yunanistan, 1970’lerin başında AB’ye tam üyelik için başvurdu. AB, Yunanistan ile Türkiye’ye eşit davranmak, birlikte kabul veya birlikte reddetmek istiyordu. Fakat Türkiye AB’ye başvurmayı reddetti.

7) Yunanistan 1 Ocak 1981’de AB’ye üye oldu. AB kararları oybirliği ile alındığı, yani her devletin veto hakkı olduğu için, birdenbire, Yunanistan ile Türkiye arasındaki sorunlar, başta Kıbrıs olmak kaydıyla Türkiye-AB arasındaki sorunlar haline geldi.

8) NATO’dan çıkmış olan Yunanistan’ın NATO’ya dönmesi Türkiye’nin onayına bağlı iken, Kenan Evren, NATO Başkomutanı General Rogers’in aradaki sorunların (Kıbrıs’ın) çözüleceğine güvence vermesiyle, koşulsuz olarak bu haktan vazgeçti, Türkiye elindeki en önemli kozu yitirdi ve Yunanistan 1980 yılında NATO’ya geri döndü.

9) Kıbrıs Rum Kesimi de Tüm Kıbrıs’ı temsil eden Kıbrıs Cumhuriyeti olarak 2004 yılında AB üyesi oldu. Böylece Avrupa Birliği’nde Türkiye’nin Ege ve Akdeniz tezlerine karşı iki veto oluştu.

10) AKP iktidarı, 2003’te reddedilen 1 Mart Tezkeresi’nin sorumlusu olarak, ABD’ye, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni lanse etti.

11) ABD’nin bazı kamuoyu liderleri, tezkerenin reddedilmesinin hesabının sorulacağını belirtti.

12) Ergenekon ve Balyoz davalarıyla, Türkiye’nin güçlü Silahlı Kuvvetleri tasfiye edildi.

13) Bu arada 2000’li yıllarda özellikle Ege’deki adaların silahlandırılması hızlandı.

14) Doğu Akdeniz’de kıyısı olan Suriye ile savaşa girişildi, İsrail ile ilişkiler de askıya alındı.

15) Türkiye, Mısır’da Müslüman Kardeşler’i destekleyerek SİSİ iktidarına karşı tavır aldı, Mısır, Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi gücendirmemek için imzalamaktan çekindiği anlaşmayı Yunanistan ile imzaladı.

16) Sonuç olarak Türkiye’nin Ege ve Akdeniz’deki, özellikle de Doğu Akdeniz’deki hakları ve Kıbrıs sorunu konusundaki tezleri desteksiz kaldı.

***

Bu özette elbette eksik kalmış olan noktalar vardır...

Ama sanıyorum şu slogan özetin özeti olacaktır:

KAHROLSUN EMPERYALİZM VE YERLİ İŞBİRLİKÇİLERİ!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yeni anayasa tuzağı 19 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları