Elçin Poyrazlar

Yürümenin dayanılmaz hafifliği

09 Mayıs 2020 Cumartesi


İspanya’da karantina altındaki hayatımıza çok tanıdık bir yenilik eklendi. İki aylık sıkı karantina kuralları biraz gevşetilince günlük yürüyüşe çıkma hakkı tanındı bize. 1 saat içinde en fazla 1 kilometre çapında adım atabilir, sokakların ve açık havanın tadını çıkarabiliriz. Ama mutlak bir serbestlik içinde değil. Yürüyüşler için gün vardiyalara bölündü. Yetişkinler sabah ve akşam saatleri diliminde, yaşlılar onlardan önce, çocuklar ise aileleriyle öğleden sonra çıkabilecek. Maskeler yüzümüzde, eldivenler elimizde, virüs mesafesini koruyarak, çok yakından geçen olursa sırtımızı dönerek yürüyeceğiz. Aynı aileden iki kişinin yürümesine bile izin verilmediği sıkıyönetim dönemi ‘aşamalı normalleşme’ etabına geçince Madrid sokaklarını çiftler, koşucular, sokakta olabilme özgürlüğünü özlemiş olanlar doldurdu. İzinin başladığı gün göreceli sakin mahallemizin ana caddesinin adeta bir panayır yerine dönmesine neden şaşırdım bilmiyorum. 

***


Oysa ki yürümenin kafa açıcı, sakinleştirici, çözücü etkilerini bir yazar olarak yakından tanıyorum. Kafamı kurcalayan bir şey mi var, romanda bir yerde takılıp kaldım mı, bir sonraki yazı için fikir mi arıyorum, kendimi sokağa vurunca inatçı problem yaprak yaprak açılıyor önümde. Latince’de yürümenin önemi ‘Solvitur Ambulando’ deyişiyle tanımlanır; ’Yürüdükçe çözülür’. Yapılan araştırmalar da yürümenin yaratıcılığı artırdığını, problem çözme yeteneklerini geliştirdiği savını destekliyor.


Meğer yürümek ne büyük bir özgürlükmüş. Ellerin cebinde, gözün önünde ya da geçtiğin evlerin pencerelerinde, başkalarının hayatlarına üç saniyelik bakışlar atarak, sokağın başındaki ağacın ismini hatırlamaya çalışarak, yanından geçen çiftin hala aşık olup olmadığını düşünerek, asfaltın çatlağından fırlayan sarı yaban çiçeğine basmamak için hafifçe sekerek, gereksizce yanan trafik lambalarını kaale almayarak, bir ayağın ötekinin önüne geçerken bedeninin ritmine kendini bırakarak, bazen tempolu bazen sallanarak yürümek ne güzelmiş. 

***

Ne basit, ne önemli, ne temel bir ihtiyaçmış. Kapandığımız kişisel hapislerimizden çıkıp diğer virüs mahkumlarını sokakta görüp başımızı hafifçe eğip selam vermek, dayanışma içinde gülümsemek, kurtuluş için birlikte ümit etmek, medeniyetin bizi diri tutacağına inanmak, bunları yürürken yapmak ne tatlı mutlulukmuş. Rus asıllı Fransız ressam March Chagall’ın ‘La Promenade’ (Gezinti) isimli tablosu ressamın kendisi ve eşiyle gezintisini tasvir eder. Eşi Bella uzun elbisesinin içinde Chagall’ın elini tutarak havalanmış, ipekten ince bir şal gibi gökyüzünde dalgalanır. Çiftin yaptığı yürüyüşte aşk ve mutluluğun hafifliğinin resmini görürsünüz. Charles Dickens, Virginia Woolf, Henry David Thoreau, William Wordsworth gibi büyük yazarlar yürümeden yazamazlar. Ben onlara yürür-yazar diyorum…Wordsworth yağmurlu İngiltere’nin tepeleri, nehir kıyıları, meralarında şiirinde anlattığı gibi ‘Bir bulut gibi yalnız gezdiğini’ düşünmüş olabilir. Dokunamasak da insan sıcaklığını hissetmek isteyen biz talihsiz karantina sakinleri, İspanyol güneşinin altında küme küme bulutlar gibi hafifleyerek, yürümek istiyoruz. 




Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları