Elçin Poyrazlar

Dünyanın eteğinde

29 Temmuz 2019 Pazartesi

Çocukken kasabamıza panayır geldiğinde mahalle arkadaşlarımla çifte bayram yaşadığımızı hatırlıyorum.

Lunapark aletlerinin kamyonetlerden indirilmesini, gürültüyle monte edilmesini, ışıklarının yanmasını zevk ve sabırsızlık içinde izlerdik. En önce bineceğimiz dev oyuncakları birbirimize hararetle anlatır, seçtiğimiz aletin diğerlerinden neden daha üstün olduğunu kavgaya varacak gürültüde tartışırdık.

İç hoplatması ve çok yükseğe çıkması en önemli kriterlerdendi.

Lunapark hazır olduğunda anne ve babalarımızdan kopardığımız harçlıklarla itişe kakışa sıraya girer, küçük avuçlarımızda terden ıslak toplara dönmüş kâğıt paraları aletin düğmesine bastığı için büyük saygı duyduğumuz kontrolcüye verirdik. Benim favorim balerindi.

Dev gövdesinden aşağı süzülen ışıklı eteklerinin ucunda oturmaya bayılır, iniş çıkışlı bir baş dönmesinin başlaması için can atardım. Eteğinin farklı renklerinden kırmızıyı seçer, oturduğum koltukta önümdeki paslı demire tutunarak, boş bakışlı esmer kadına hayatımı emanet ederdim.

DEV OYUNCAK BEBEK

O döndükçe ben onun donuk yüzüne bakar, kırmızı bluzunun bittiği yerde başlayan eteğinin dalgalanmalarını mest halde izler, içim hop ettikçe kıkırdardım. Akşam olup eve gitme vakti geldiğinde bacaklarım zevk-korku döngüsünden zangır zangır titrer, esmer balerini başka çocukların çığlıklarına bırakıp kardeşimle el ele tutuşup evin yolunu tutardım.

Balerinle ilgili öyküler uydurmaya o yaşlarda başlamış olmalıyım. Bu balerin mutlaka yabancı olmalıydı. Saçının rengi ve dudağının kenarındaki ben nedeniyle büyük olasılıkla İspanyoldu. Kasabalar, şehirler hatta ülkeler gezen, kendini çocukları eğlendirmeye adamış dev bir oyuncakbebek.

İSPANYA’DA AKLIMA GELEN

Panayırın kasabada kaldığı hemen her gün okul sonrasında ilk işim balerine koşmak olurdu. Param bittiğinde biraz özenerek biraz hayranlıkla onun diğer çocukları döndürmesini seyrederdim. Çocukların kahkahalı çığlıkları eteğin dönüşüyle bir alçalır bir yükselirdi.

Panayırın sonu geldiğinde ise bu sefer üzüntülü bir merakla lunaparkın sökülüşünü izlerdik. Arada, bir kaç işçi ayak altında gezinmememiz için bizi kovalardı. Önce dağılır sonra gösterinin sonunu kaçırmaktansa azar işitmenin yeğ olacağını düşünerek yine yaklaşırdık sahaya.

Benim balerinimin eteği parçalara ayrıldıktan, yarım gövdesi çizilmesin diye iyice sarıldıktan sonra araçlara taşınırdı. Her durakta evinden biraz daha uzaklaşan göçebe balerine yine gelmesi için gözlerimi yumarak dilekler dilerdim.

İlkokuldan sonra esmer balerinimi bir daha hiç görmedim. Kasabaya artık panayır gelmez oldu, biz büyüdük başka kentlere dağıldık, lunaparkların ışıkları çocukluğumuza gömüldü.

Bugün lunaparkların önünden geçerken gözlerim önce ışıklı eteğiyle salınan balerini arar. Kimi esmer kimi kumral olur bu balerinlerin. Giysileri de bazen benim balerininki gibi kırmızı, bazen de farklı renk ve modellerdedir. Ama hiçbiri benli balerin olmaz. İşte yeni hayatımı kurduğum İspanya’ya varınca aklıma ilk gelen çocukluğumun bu panayır balerini oldu.

Acaba balerinim dünyayı gezdikten, binlerce çocuğu eteğinde döndürdükten, yakıcı güneşlerden ve dondurucu soğuklardan beni solduktan sonra göçebelikten emekli olup vatanı İspanya’ya dönmüş müydü?

Yoksa o da benim gibi göçebe hayatının ışıklı vaatleri peşinde, yabancı kentlerde çocukluğunun sönük izlerini aramayı mı sürdürüyordu?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları