Gazeteci Metehan Demir; eski bir pilottur. Kendi blogunda dün PKK’nin düşürdüğü ve 8 askerin şehit olduğu son Kobra helikopteri saldırısı için önemli iddialarda bulundu. Düşen helikopterin Super Cobra olduğunu, bunların “Örgütün 1 numaralı korkulu rüyası” olarak değerlendirildiğini, halen TSK’de 8 tane kaldığını yazdı ve şunları sordu:

1- Füze ateşlendiğinde diğer Super Cobra’nın cheff-flare olarak bilinen çoklu ısı parçacıkları atarak hedef şaşırtan sistem aktif hale gelmedi. Neden?

2- Helikopterde bulunan savunma sisteminin adı ise Aselsan yapımı ÖZIŞIK’tı. Acaba olay sırasında “Başka bir ülke de elektronik karıştırma mı yaptı?”

3- Helikopteri düşüren füze IGLA SA-18’e karşı füzeler Türkiye tarafından satın alınmış, Şile’de denenmiş, başarılı olmuştu. Füze neden devreye girmedi?

4- İddialara göre PKK’nin elinden, helikopteri düşüren füzelerden 60 tane daha var ve Hakkâri, Mardin ve Diyarbakır bölgeleri kırsalında dağıtılmış. Doğru mu?

5- Bu füze tarzı sistemler için de uzmanlar tarafından kullanıcılara özel bir eğitim verilmesi şart. O zaman PKK’ye bu eğitimi kim verdi?

6- Ankara, helikopter düşüren füze Ruslara ait çıktığına göre Moskova’ya ‘Acaba nedir bu füzeler’ diye sordu mu?

Hangi önemli yetkili değişiyor?

Metehan Demir, yazısında bir de şöyle bir iddiada bulunmuş:

“Yakında devletin çok ama çok önemli bir koltuğunda değişiklik yaşanacak. Tabii ki Başbakan ve bakanları kastetmiyoruz. Uzaklardan bir isim koltuğun yeni sahibi olacak. Ancak daha bu köprünün altından çok su akar dengeler değişir. Acele etmeyelim. Bekleyelim...”

“Ankara’da büyük çekişmeler var” diyen Metehan Demir eski bir asker olduğuna göre, kastettiği kişi TSK’nin bir üst düzey yöneticisi mi, yoksa MİT’te mi yenilik olacak.

Bekleyip göreceğiz.

Mevlüt Yüksel’e de kumpas kurdular

Takvim Gazetesi Haber Müdürü ve A Haber muhabiri Mevlüt Yüksel, Gezi Parkı’nda ağaçlarla ve Alman ZDF kanalı önünde yaptığı röportajlarla tanınıyordu.

CNN Muhabiri Christina Amanpour’la hayali röportajları da vardı Yüksel’in.

Dün sosyal medyaya yansıyan haberlere göre Mevlüt Yüksel’i de tuzağa düşürmüşler.

Yüksel, Facebook’ta bir kadın gazeteciyi ekleyip buluşma teklif etmiş.

Sonra da kendisine, “Ben tanınmış biriyim canım benim, sana burs veririm” deyip, buluşmak için randevu vermiş.

Sosyal medyadaki görüntülere göre, ceketinin yaka cebine kırmızı bir mendil koyarak gittiği buluşma yerinde Mevlüt Yüksel’i, elinde kamerayla bir başka gazeteci karşılıyor. Aralarında şöyle bir diyalog geçiyor:

- Mevlüt Bey, genç kadınlara burs vaadi verdiğiniz söyleniyor, doğru mu?
- Yooo.
- Peki bu akşam buraya niye geldiniz?
- Gezmeye geldim. Sen kimsin?
- Ben gazeteciyim.
- Gel böyle gel (Aracın içini gösterip.)
- Ben çekim yapıyorum; basın özgürlüğü var. Neden sinirlendiniz?
- Böyle gel konuşalım.
- Şurda gel görüşelim.
(Sonra da Mevlüt Yüksel aracını çalıştırıp uzaklaşıyor.)

Mevlüt Yüksel dün iddialar üzerine Twitter’dan cevap verdi, şöyle dedi:

“Karşımızda, her türlü; tezgâhı, oyunu ve kumpası kuran, bunun için her şeyi de mubah sayan organize bir ekip var. Bunlara rağmen her türlü tezgâhı, kumpası ve üzerimize oynanan oyunları bozacağız. Bekleyin.”

Biz de bekliyoruz.

Beyazıt Öztürk Barselona’da 3 ay kalacak

Showmen Beyazıt Öztürk’ün, Beyaz Show’da yaşanan “Öğretmen krizi”nin ardından Türkiye’yi terk edip Barselona’ya yerleştiği iddiaları ortaya atılmıştı.

Öztürk önceki gece TV programında bu konuyu ele alıp gırgırını geçti.

İddianın tamamen yalan olduğunu, Madrit’e yerleştiği şakasını yaptı.

Ama sonunu şöyle bağladı: “Üç ay yaz tatiline çıkıyorum, oraya da uğrayacağım.”

Ama son yaşananlardan sonra Türkiye’den kaçmak isteyen insanların arttığı bir gerçek.
Cemaatçiler kaçıyor, bu da gerçek.
Beyazıt Öztürk 3 ay gitmiş çok mu?

Bir kutlama

Sosyal medyada Cumhurbaşkanı Erdoğan’la ilgili bir karikatür paylaşan radyo sunucusu Zeliha Sunal’ı TRT işten çıkardı.

Dün Yeni Akit gazetesi, “TRT o kadının biletini kesti” diye başlık atmış.

Bir gazete, bir gazeteciyi hedef gösterip işten attırmış ve övünüyor.

Tebrik ederiz.

Günün sözü sabık Başbakan Davutoğlu’ndan:

“Duvarları yumruklamış, Sare’ye dönüp ‘sen de sus’ demişim. Bende nerede o cesaret...”