Deniz Ülkütekin
Deniz Ülkütekin deniz.ulkutekin@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Instagram’daki taşralı hayaleti

03 Ağustos 2024 Cumartesi

Türk sinemasında son dönemde özellikle muhalif sinemada sık sık ele alınır olan bir tipleme var: Taşralı…

2022 yapımı “Kurak Günler” ile “Karanlık Gece”, geçen yıl yayına giren dijital platform dizisi “Magarsus” değindikleri konular ve yer alan karakterleri ile taşrayı ve taşralıları ele alan yapımlar olarak öne çıktı.

Bu yapımlarda taşralı karakterlerin bir kısmı çevrelerindeki herkes ve her şey ile çıkar odaklı ilişki kuran, anlamlı bir empati ilişkisinden yoksun ve genel anlamıyla kötü karakterler olarak resmedildi.

Üstelik söz konusu karakterler kentte değil kırsalda yaşıyor olmalarına karşın iç içe oldukları doğa ile bile anlamlı bir ilişki kurmuyor ve sevmiyorlardı. 

Doğayı da diğer her şey gibi çıkarlarına hizmet edebildiği ölçüde hoyratça kullanabileceklerini düşünüyorlardı.

Bu anlatı ülkemize özgü değildir. Özellikle Avrupa ve ABD sinemasından kendi ülkelerinin taşralarına eleştirel bakış atan yönetmenlerin filmlerini rahatlıkla bulabilirsiniz.

Peki son zamanlarda sinemamızın “taşralı” konusunu ele almasının nedeni nedir? 

Elbette bunda AKP’nin 2018’den sonra kentlerdeki desteğini giderek kaybedip gücünü kırsaldaki oylarla korumasının etkisi de olabilir.

Ancak bu bir yandan da ülkenin yönünü belirleyen antropolojik bir durum olabilir. Çünkü geçmişte ve günümüzde bu tipleme iki farklı açıdan ele alınmıştı. 

Birincisi kentli zengin, züppenin taşraya taşımak istediği naif ve pastoral değerlerin iki yüzlülüğünün afişe edilmesi ve karikatürleştirilmesiyle. 

Buna en iyi örneklerden birisi Nuri Bilge Ceylan’ın 2014 yapımı “Kış Uykusu” filmi olabilir.

İkincisi de az önce söz ettiğim biçimiyle taşralı değerlerinin alaşağı edilmesi yoluyla. 

Bu birbirine zıt iki bakış açısı ülkenin sosyal, kültürel ve ekonomik anlamda yönünü belirleyen bir referans noktası olarak da görülebilir.

Taşralı bakış açısı üzerinden kentlilik değerlerini yıkmak oldukça etkili bir metin ortaya koyabilir ki Yeşilçam sineması yıllar boyunca bu yöntemi güldürü unsuru eşliğinde sık sık kullanmıştı.

Böylesi bir karşıtlık oluşturmak köyden kente göçen ve kent değerleriyle uyuşamayan kitlelerin, tabiri caiz değil belki ama “gazını alırken” aynı zamanda dışarıdan ithal edilen yeni nesil (!) kültürel değerlere bir ahlak ayarı çeker.

Bu yöntem, içinde bulunduğu şartlar gereği son derece hızlı bir çağdaşlaşma süreci geçiren ülkemiz için kimi zaman yararlı olmuş olabilir. 

Öte yandan -bugün olduğu gibi- gün gelip de taşra ahlakının kendisi sorgulanır duruma geldiğinde yaşama erişimleri “iki yüzlü” bir ahlaki tutumla törpülenen ve bu yüzden tüm umudunu kaybetmek üzere olan sayısı milyonlara ulaşan genç kentli bir nüfusla karşılaştığınızda ne yapacaksınız?

Herhangi bir sosyal medya platformuna erişim kısıtlandığında veya bir bilimkurgu yapımın gösterimi, dağıtımı engellendiğinde “Ne var canım ou da yapmayıversinler” denilebilir. 

Ancak milyonlara ulaşan umutsuzluk dalgası bir kez kıyıya vurduğunda bu dalgadan sizi destekleyenlerin de payını aldığını unutmamak gerekir.

Çünkü taşra tenhadır ama insan yalnız değildir. Kent ise kalabalıktır ama insan bu kalabalığın için düpedüz yalnızdır.

Bu yalnızlığı “Anadolu irfanı” diyerek gidermek mümkün olur mu bilmiyorum.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

3F’den tek F’ye 26 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları