İçeride başka, dışarıda başka!

23 Aralık 2024 Pazartesi

Hepimizin örnek aldığı lider, rol modeller vardır. Kurumlar, ülkeler açısından demokratik, laik hukuk devleti yaklaşımı çağdaş, aydınlanmanın yolundan gitmek isteyenler için önemli ilkelerdendir. Büyük önder Atatürk liderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin bu çerçevede ilkeleri de bellidir. Bizi bu coğrafyada güçlü kılan da bu değerlerdir.

Türkiye’ye yönelik Batı’nın çifte standart yaklaşımları karşısında haklı olarak sık sık tepkiler yükselir. Ancak şu soruyu da kendimize sormak gerekmez mi: Ülkemiz kendi içinde çifte standart yaklaşımlarla karşı karşıya mıdır?

İktidar cephesi uluslararası tüm alanlarda dünyaya “demokrasi, eşitlik, adil paylaşım, ekonomik istikrar” vurgusu yaparken ülke içindeki tablo nasıldır? İktidar cephesinin muhalefete yaklaşımı, güçler ayrılığı temelindeki karnesi ne durumdadır?

Ya da Suriye’de cihatçı HTŞ’ye demokrasi çağrıları eşliğinde toplumsal birlik, uzlaşı merkezli bir yönetim modeli önerilirken kendi ülkemizde toplumsal kutuplaşma siyasetine alan mı açılmaktadır? Eğitim, bilim-teknolojiyi kapsayan küresel yarışta Türkiye’nin yeri önde olmalı mesajı veren iktidarın, kendi bünyesindeki MEB’in gerici uygulamaları karşısında tutumu nedir? Bu soruların yanıtı, coğrafyamızda, sınırlarımızın çevresinde kritik gelişmeler yaşanırken çok daha önemli hale gelmektedir.

ULUSAL ÇIKARLAR BİRLEŞTİRİCİDİR

Sürekli iktidar olma durumu doğanın olağan işleyişiyle pek uyumlu değildir. Hangi partiden olursa olsun demokrasinin taçlandığı seçimlerle birlikte iktidarlar halkın tercihleriyle şekillenir. Buradaki kilit nokta ise hükümetlerin değişebileceği ancak devletin kalıcı olduğudur. O nedenle de hükümetlerin, siyasi partilerin bu sorumluluk bilinciyle iktidar dönemlerinde demokratik, hukuk devleti ilkelerine uymaları ülkenin ulusal çıkarları açısından da göz ardı edilmemelidir.

Bu coğrafyada ümmetçi yaklaşımla izlenecek politikalar gibi emperyalist güçlerin, “aslansın, kaplansın” dolduruşlarına gelmek de büyük tehlikeler barındırır. İktidar cephesi, Suriye merkezli gelişmeler çerçevesinde dış siyaset üzerinden iç siyasette seçmen desteğini artırma arayışındadır. Kuşkusuz ulusal çıkarlar temelindeki politikalar iktidar ya da muhalefet, ayrımsız ortak bileşen olmalıdır. İçinde istikrara, huzura kavuşmuş komşular, Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesi çerçevesindeki yaklaşımla “kazan kazan” anlayışıyla değerlidir. Ancak ülkemizin kendi içinde ağır sorunları yokmuşçasına, iktidar cephesinin sadece Suriye politikası üzerinden gündem değişikliği çabasının yurttaş açısından görünmez olduğunu sanması da büyük bir yanılgıyı beraberinde getirmektedir.

DEMOKRATİK İLKELER

Ülke tablomuza bakarsak; yurttaş ağır ekonomik krizle birlikte yorgun, emekçi/ emekli isyanda, üretim/tarım politikası ağır hasarlı, kadınlar, çocuklar bitmeyen şiddet ikliminden kaygılı, gençler gelecekten karamsar. Suriye’de “Yeni yönetimi şekillendireceğiz, akıl hocası olacağız, barış huzur gelecek” niyeti açıklanırken kendi ülkemizde sokaklarda öfke patlamaları ölümcül sonuçlarla haberlere yansır halde. Muhalefete, eleştirel görüşlere karşı iktidar cephesinin baskısı artmakta. MHP liderininÖcalan açılımı”nın yankıları sürerken diğer yanda kayyum, CHP’li belediyelere mali kıskaç hamleleri sürmekte. Basın da bu baskıların dışında değil elbette. Son olarak gazeteci Özlem Gürses, dilim sürçtü demesine karşın, canlı yayında söylediği sözler gerekçe gösterilerek gözaltına alındı, kelepçelendi, ev hapsi verildi. Tartışmalı “etki ajanlığı” yasası çıksa muhalif görüşlere, basına yönelik kim bilir neler olacak soruları alıp başını gitti.

Hep söylüyoruz, gazetecilik suç değildir. Kamuoyunun haber alma özgürlüğü demokrasinin önemli unsurlarındandır. Gazetecilere, anayasal haklar çerçevesinde görüşlerini açıklayanlara baskının demokratik ilkeler, çağdaş toplum açısından ne kazandırdığı/kaybettirdiği konusu iktidarların tarih önünde nasıl tanımlanmak istedikleriyle de ilgilidir.

Tüm bu gelişmelere bakınca dışarıdan ülkemize yönelik “çifte standartlı” politikalara kızarken kendi evimizin içindeki “çifte standartlara” karşı eleştirilere kör, sağır politikasına teslim olmamak gerekmez mi?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları