Cüneyt Arcayürek

Günümüzde O Kadar Çok ki…

02 Kasım 2014 Pazar

Her hafta bir başka ülkede.
Geçen hafta Letonya, Estonya, bu hafta Fransa. Paris’te Batı medyasını Fransız basınına şikâyet ediyor.
İçeridekilere hain diyordu.
Şimdi düdüğünü çalmayan Batı medyasını nihayet hainlikle, Türkiye’ye ihanetle suçladı.
Yetmedi, ülkeleri yönetenleri de suçladı. Tümüyle Batı’yı, Kobani de Kobani diye yatıp kalkıyorlar, diye suçladı.

***

Kobani’de savaşan iki bin kişi dışında sivil insan yok, diyor...
Üstelik Kobani’nin stratejik önemi de yok, diye bilgiçliğinin askersel yanını da konuşturdu.
Fransızlar nazik, konuğa saygı göstermesini bilen insanlar.
İçlerinden biri çıkıp, örneğin 2’nci Dünya Savaşı’nda Nazi ordularının hezimetinin başlangıcı olan, günlerce sokak sokak çarpışılan Stalingrad savunmasının önemi nedir diye sormadı.
Nerede bu kent diye soruyu sorana sorabilirdi.

***

Kafasına üç yıldır iflas eden Suriye politikası nedeniyle Esad’ı takmış. Fransız Cumhuraşkanı Hollande ile şu Esad’ı nasıl indireceğiz diye konuşuyor...
Fransız Cumhurbaşkanı’ndan rica ediyor, üstelik canlı yayında yalvar yakar bir eda sergileyerek; Türkiye’nin AB’ye -sanki gerçekten istiyormuş gibi- tam üye olacağını söylemesini istiyor.
Nasılsa uzak olasılık Esad’ın devrilmesi. Fransız, seninle bu konuda aynı görüşteyiz diye bizimkinin ağzının paça olmasını sağlayan görüş açıklıyor.
Ama lakin soru ve sorun AB üyeliğine geldi mi Fransızda yanıt yok! Sadece gülümsüyor!

***

Türkiye’nin en kısa zamanda tam üyeliğini sağlamaya çalışacağız nasıl desin Hollande?
Avrupa’nın demokratik ülkeleri, RTE’nin tek adam, yarım yamalak diktatörlük taslayan zorba rejiminde, medyanın, yargının, özgürlüklerin.. rejimin temeli üç erkin perişan halini bile bile, AB’ye tam üyeliğimize evet demeyeceklerini Fransız pekâlâ biliyor.
Sıfatı cumhurbaşkanı olan, üstelik TV’lerde canlı yayımlanan basın toplantısında “Şuracıkta tam üyeliğimize söz verin, rahat, huzur içinde buradan ayrılayım” diyen kişiye, nezaketen, üstüne üstlük olacak şey mi dercesine gülümseyerek yanıt vermekle yetiniyor.

***

Merak ettiğim başka bir konu daha var. Eski bir meslek alışkanlığı işte.
Geçmişte cumhurbaşkanı ya da başbakanların eşlerinin dış gezilerde hemen her gün ne yaptıklarını izler, yazardı basınımız.
Yeni Türkiye medyasının bugün korkudan pek önemsemediği bir merak.
Kuzum; her dış gezide yanından eksik etmediği eşi Emine Hanım; örneğin Paris gibi bir kentte her gün ne yapıyor; örneğin müzeleri, sanat galerilerini gezmediği, bir konsere gitmediği kesin. Herhalde çarşıya hemhal oluyor...
Cesaret edip içimizden biri hanımefendinin Paris ya da gittiği her dış ülkedeki günlerini izlese ve bir gazetede yayımlayabilse de hanımefendinin günlerini nasıl geçirdiğini öğrensek diyorum...

***

Ama zaten adamın uçağına binenler düdüğünü çalıyorlar.
Hadlerine mi düşmüş cumhurbaşbakana eşinin gezilerde nelerle meşgul olduğunu sormak ya da izleyip yazmak!..
Gazetelerinin ve kendilerinin tepelerinde sallanan yumruğun gölgesinde uçağa biniyor, iniyorlar.

***

Zaten medyadan kömür ocakları facialarına, kamu güvenliğinde başgösteren başarısızlığa kadar, hemen her gün izlenen olayların sorumlusunu sorsan yanıtları hazır! Yukarıdakinden başbakanına, bakanlarına kadar elbette AKP iktidarı dışında, herkes sorumlu, suçlu!

***

Fıkra günümüze pek uygun.
Hakkında çok rüşvet ve yolsuzluk iddiası olan bir politikacı, bir gün ciddiyeti yüzüne maske gibi takmış, ağır adımlarla salona girerken adamı izleyenlerden biri; “Niçin kaşlarını çatıyor böyle” diye sordu.
Bir zamanların ünlü mizah dergisi Akbaba’nın sahibi Yusuf Ziya Ortaç fısıldadı:
“Namuslu desinler diye!”
Günümüzde böyleleri o kadar çok ki…  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Viraj ustası 10 Mayıs 2015
Ya sen nesin? 9 Mayıs 2015
Anlamaz 8 Mayıs 2015

Günün Köşe Yazıları