Çiğdem Toker

Soma ‘Torba’sına Padişahlık Mührü

25 Haziran 2014 Çarşamba

Hatırlayın o günleri.
17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonunun şoku henüz sürüyorken iktidarın ani bir karşı atakla Emniyet’i hallaç pamuğu gibi atışını.
Günler boyu her sabah “Emniyet’te deprem” başlıklarıyla, o gece kaç polisin görevden alındığını öğrenişimizi.
Geçen kışın 35 günlük bilançosu; İstanbul, Ankara ve İzmir’de 3 bin, Türkiye genelinde de yaklaşık 5 bin polisin görevinden alınmasıyla sonuçlandı.
Görevden almalar için yargı yoluna başvuran polislerin bir kısmının yürütmeyi durdurma kararı aldığını biliyoruz. Önemli bir kısmının iptal başvuruları da zaman içinde sonuçlanacak.
Ama “göreve dönüş” kararı çıksa bile bunun bir anlamı olmayacak.
Aralarında çok sayıda rütbeli polisin de yer aldığı Emniyet mensupları, mahkemeden yürütmeyi durdurma ve iptal kararı alsalar bile, görevlerine geri dönemeyecek.
Bekleyecekler. Uzun uzun...
Bu bekleyiş iki yıl bile sürebilecek.
İki yıl sonra onları Tarım yahut Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda polislikle ilgisiz bir kadro bekliyor olacak.
“Bunu nasıl yaparsınız?” diye sorduklarında İdare onlara “Telafisi güç ve imkânsız bir zarar doğmadı ki” diyebilecek. Emniyet müdürüyken, Tarım Bakanlığı’na müşavir olarak atanan rütbeli bir polis, şikâyetçi olmayı denerse kendisini atayanlar hakkında ceza soruşturması veya kovuşturması yapılamayacak.
Neden diye soracak olanlara şimdiden yanıtını verelim:
“Soma katliamında yaşamını yitirenler için çıkarılan kanun teklifine, böyle bir madde kondu da ondan.”
Emniyet mensupları diye bir kod yok. Aşağıda aktaracağım düzenlemede “kamu görevlileri” deniliyor. Dolayısıyla aslında “tahribat” çok daha geniş olacak. Ama ilk ve öncelikli hedefin Emniyet teşkilatı olduğu su götürmez. Siz isterseniz bunlara iktidarın jargonuyla “paralelci diğer bürokratları” da ekleyebilirsiniz; yanılmazsınız.

***

Güya “Soma” kurbanlarından yola çıkılıp, taşeronluğa karşı da koruyucu hükümler getirilecekti. Fakat “Hazır ayaktayken bir bardak su getir”, “şurada da gözlüğüm olacaktı” diye yerinden kalktığına pişman edilen evin küçük oğlu misali; öyle bir “torba” yaptılar ki, içine tıkıştırılan fırsatçılığı anlatmaya sayfalar yetmez. Şu anda TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülen “Torba Kanun”da bakın neler var:
“Sen misin bakanlarıma müteahhitlerime operasyon düzenleyen” hıncıyla; görevden almalar konusunda, yargı yolunu, mahkeme kararını anlamsız hale getirerek, hukukun en temel ilkesini çiğneyen madde burada.
- Rıza Sarraf’ın Royal Holding’inin ve cümle “havuzcuların” vergi borçlarını taksitlere bölen,
- Bir özelleştirme uygulamasının üzerinden 5 yıl geçmişse, hangi mahkeme kararı ne kadar güçlü çıkarsa çıksın “Mahkeme kararına uymuyorum, geri verilemez” diyerek anayasayı bir daha ihlal eden,
- 3. köprü gibi mega projeler için çıkarılan Hazine garantisi yönetmeliği yetmiyormuş gibi; Hızlı Tren projeleri için de Hazine’yi borçlandıran, bu parayı TCDD’ye “karşılıksız tahsis eden”, bu borçlanmayı yapabilecek yegâne kurum Hazine’yken; bunu gizlemek için Hazine’nin adını anmadan “Türkiye Cumhuriyeti” gibi bir kurnazlığa başvuran, karşılıksız verilecek bu parayı bütçede göstermeyerek kayıtdışı hale getiren maddeler hep bu “torba”da yer alıyor.
Bitmedi...
İktidarın uzun süredir planladığı, ama bir türlü çıkarmaya fırsat bulamadığı bir “satış” daha bu “torba”ya konuldu:
“Torba” yasalaştığında, devlet sigortası şemsiyesi altındaki bütün vatandaşların kişisel verileri özel şirketlere satılabilecek. Gerekçesi, SGK’ye gelir sağlamak diye yazılmış. İnanırsanız...
Böylece sağlık hizmetlerine önceki iktidarlara göre daha kolay erişimiyle övünülen vatandaşlar, aldıkları bu hizmetin bedelini mahrem bilgilerinin özelleştirilmesiyle ödeyecek. Şehir hastaneleri projesi vesilesiyle öve öve bitiremedikleri “KamuÖzel İşbirliği”nin “seçkin” bir örneği.
Güya, “Soma katliamı”nın yaraları sarılacaktı.
Okuduğunuz, hepimizin kafasına geçirilip üzerine “padişahlık” mührü vurulan bir “torba”nın hikâyesidir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları