Çiğdem Toker

‘O Telefon’un Başındakine İhbar

23 Haziran 2014 Pazartesi

Gülistan 27 yaşında. Yokluk ve ayrılık olmasa, güleryüzlü bir kadınmış vaktiyle; belli. Haseke’den ateş altında, kendi ifadesiyle “uzun ve karışık yollardan” Kızıltepe’ye yürüyerek gelişlerinin üzerinden bir buçuk yıl geçmiş.
O gün bugündür, beton zemine serili bir kilim ve şilteden başka bir şey olmayan bu tek göz odada yaşıyor.
Üç kadının sıcak “hoş geldiniz”leri eşliğinde adımı attığım burayı önce gecekondu sandım. Değilmiş. Ziyaret bitiminde Türkmen tercümanımız ahır olarak yapıldığını söylüyor.
Bitişikte bir küçük beton “oda” daha var. Gülistan’ın kocası, kayınvalidesi, görümcesi, babalarını kaybetmiş akrabalarının iki kız çocuğu, zamanında büyükbaş hayvan bağlanmış bu iki “göz”e sığmaya çalışıyor. 300 lira kira karşılığında.
Onlar, sayıları Türkiye’de 1 milyon, sadece Mardin’de ise 60 bine yaklaşan kayıt dışı Suriyeli mülteciden altısı.
Geçen hafta, AB’nin Gazeteciler Konferansı programında ziyaret ettiğimiz Midyat Kampı’ndan sonra, şehirdeki “kayıt dışı” aileleri de gördük. AFAD ve AB desteğiyle Türkiye’deki Suriyeli mültecilere insani yardım sağlamayı hedefleyen STK’ler, Alman WHH (Welt Hunger Hilfe) ve “IMPR Humanitarian”, bu profile uygun ailelere ulaşmaya çabalıyor. Altı ay süreyle kişi başına 40 TL’lik nakit destekle, biraz olsun nefes aldıracak bir programın hazırlığı içindeler.

***

Kimi dil; kimi de burada öğrendiği azıcık Türkçe ile kampa ve yetkililere nasıl erişilir bilmediğinden, Mardin ve ilçelerine dağılmış Suriyeli mülteciler, iktisat dilindeki “mutlak yoksulluk” koşullarında ayakta kalmaya çalışıyor. Kızıltepe’deki Gülistan’ın kayınvalidesi Zekiya Hanım 56 yaşında. Sorup öğrenmeseniz 70-75 diyebilirsiniz. Sağlık sorunları ciddi. Nefes almakta zorlanıyor. Yanında, dizlerinin üstüne oturan babasız iki kız çocuğu, Ayda ile Hint kocaman gözleriyle merak dolu bakıyor. En çok neyi özlediniz? Suriye’deki okulumu, arkadaşlarımı diyor ikisi de sözleşmiş gibi. Peki anneleriniz nerede diye soramıyorum. Çocuklar konuşurken Zekiye Hanım’ın gözlerinde, bir daha ne zaman döneceklerini bilmiyor olmanın keder bulutu asılı. Kocasın sorduğum Gülistan ise “Köye boya badanaya gitti” diyor. Aslında Haseke’de mobilyacıymış ve geliri hiç de fena değilmiş.
Burada ise mobilyacılarda iş bulamadığını, “çıktıkça, çağrıldıkça” boya yaptığını söylüyor. Ahırdan bozma iki odanın elektrik, su ve kirası, altı aydır ödenmemiş. Buna rağmen onları kapının önüne koymayan ev sahibine minnettar. O böyle konuşurken, “Çivisi Çıkmış Dünya” kitabında Amin Maalouf’un Avrupa’ya iltica eden Ortadoğuluları tasvirinde kullandığı “taşkın minnettarlık” sözünü hatırlayıp varlığımdan utanıyorum.

***

Yazının girişinde aktardığım AB, WHH ve IMPR’nin, en dezavantajlı durumdaki Suriyeli mülteciler için tasarladığı ortak projesi, bu trajediyi biraz olsun hafifletmeye yönelik.
1 milyon Avro bütçeli proje ile Mardin ve ilçelerine dağılmış, henüz resmen kayıt altına alınmamış, 1700 aile üzerinden 8500 kişiye ulaşılması hedefleniyor.
Ne var ki iyi kalpli insanların ve kurumların bir araya gelmesi yetmiyor. İnsani yardımın “nakit” olması, beraberinde önemli bir sorun getirmiş. Para hazır, aileler saptanmış. Şu anda tek yapılması gereken, her bir 40 TL banka veya PTT üzerinden geçerek ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması.
Ancak o gün, üç kurum da bütün çabalarına karşın, o güne kadar bu transferler için olumlu bir yanıt alamamıştı. Muhatapların kimi havale masrafı, kimi bir defada bu kadar çok sayıda ve küçük tutarın transferinin “efektif” olmadığı gerekçeleriyle uzattıkça uzatıyorlarmış meseleyi.
Hani “Dereye su gelinceye kadar kurbağının gözü patlar” diye bir atasözümüz olmasa; kamu bankalarından hangi paraların ne amaçlarla nerelere aktığını bilmesek, bu zalim “bürokrasi”yi anlamak daha kolay olacak. Biliyoruz ki her şeyi hazır bu projenin “mutlak yoksulluk” koşullarında yaşayan insanlara ulaşması, sadece birkaç telefona bakıyor.
Onun için kim olacaksa o telefonun başında, haber vereyim:
Henüz bazı Suriyeli kadınlar gibi “kötü ellere” düşmese de adının anlamı ile talihi birbiriyle kavgalı Gülistan’ın o akşam pişireceği yemeği yoktu.
Babasız Ayda’nın en çok özlediği yemekse burgulu makarna.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları