Çiğdem Toker

Madendeki Yangının Suyla Trajedisi

16 Mayıs 2014 Cuma

SOMA - “Bulduğumuzda hepsinin de iki eli dua eder durumda yukarı doğru açıktı. Sedyeye koymak için düzelttik. Tekrar dua eder hale geldi.”
İkinci günkü kurtarma çalışmasına katılan bir görevli böyle anlatıyor. Adı bende saklı...
Yerin yüzlerce metre altında dua ederek kurtarılmayı bekleyen bir grup işçiyi halka halinde oturmuş, elleri havada bulduklarını söylerken gözlerini siliyor.
Bir başka görevli, herkesin tanıdığı ikiz kardeşlerin birbirine sarılarak bulunduğunu anlatıyor. “Herhalde kelimeişehadet getirdiler” diye ekliyor.
Cenazelerin sedyeye kat kat sarılarak konulmasının sebebi de buymuş: Zehirli gaz, kanı donduruyormuş ve “düzeltmek” çok zor oluyormuş.
Sabah iki yeğenini toprağa vermiş, şimdi de başka bir yakını için ocağa gelen bir işçiye sordum: “İlk gün sedyede oksijen maskesiyle çıkarılan işçilerin, aslında içeride cansız bulunduğu doğru mu?”
Doğruymuş... Oğlunun televizyonda maskeyle çıkarıldığını gören bir annenin daha sonra evladını bulamadığını anlatınca “Peki neden böyle bir şey yapılmış olsun” diye sordum. İşçinin verdiği yanıt, tuhaf ve muhakemeyi zorlasa da çok düşündürücü:
“Kan parasını az ödemek için... Bize vereceği para daha az olacağı için...”
Kat kat, hikâye hikâye böyle bin kez ölünür mü? Burada ölünüyor işte.

***

Soma maden ocağının altı, hâlâ “işçi” bedeni dolu. Önceki akşam durdurulan kurtarma çalışması sabah hâlâ başlamamıştı. Çalışmaların Cumhurbaşkanı Gül’ün ziyareti dolayısıyla durduğu gibi “dehşet verici” bir söylenti kulaktan kulağa yayıldı. “Bu kadar da vicdansızlık olur mu” sorusuna, işçi yakınları “Olur tabii. Geceye bırakacaklar. Gündüz çıkarmaya artık cesaret edemiyorlar” diyor.
Ancak asıl iki nedenin, madendeki “yangın” ile “bu yangını söndürmek için basılan su” olduğu konuşuluyor.
En alttaki yangın sürüyormuş. Madenden çıkarken, nöbeti devreden kurtarma ekibi “kimyevi toz” da kullanmaya korktuklarını söylüyordu.
Basılan suyun ise cenazelerin şişmesine ve bütünlüğünün bozulmasına yol açtığı ve bu durumdaki cenazelerin sedyeye nasıl aktarılacağı konuşuluyordu.

***

Dündar Sural, tozun toprağın arasında çömelmiş yeğeninin çıkarılmasını beklerken anlatıyor:
“Soyunma yerleri leş gibi. O tuvaletlerde köpeği bağlasan durmaz. O yemekhanede açlıktan ölecek halde olsan iştahın kesilir. Duvarlar leş gibi. Yerler b.k dolu. Biri keşke Cumhurbaşkanı geldiğinde bunu bağırsa.”
Engelli İsmail Yıldırım çıldırmış gibi bağırıyor: “On guruşluk değerimiz yok. Paran varsa değerlisin. Sattılar bizi buraya. Sattılar. Bizim altımızda cipler yok.”
İlk günden beri ocağın başındaki acılı ailelerin dilinden düşmeyen bu “cip” konusu ne peki? Şirketin Genel Müdürü Ramazan Doğru, Soma’nın içinde lüks cipiyle dolaşmayı çok severmiş. AKP’li eşi Melike Doğru’nun özel şoförü varmış. Hafta sonları mangal partileri dillere destanmış.
İlçede yayılan söylentiye göre, karıkoca patlamanın ardından yurtdışına “kaçmış”. Gören duyan, nerede olduklarını bilen yok.
Zaten, ilk andan beri şirket de ortada yok... “Hani?” diyor taksi şoförü “Cumhurbaşkanı’nı karşılayan ekipte, genel müdürün olması gerekmez miydi?”
Dönüş yolunda sohbet ettiğimiz İbrahim, karşı yönden gelen beyaz otobüsleri gösteriyor. Önlerinde “İmbat Madencilik” tabelası asılı en az yedi sekiz otobüs geçiyor. İbrahim soruyor: “Hani üç günlük yas vardı? Hepsi hikâye! Bu moralle nasıl çalışacaklar?”
Sonra ben soruyorum: “Sence bu maden faaliyete devam eder mi, kapanır mı?”
“Bence kapanması lazım. Kapanmazsa bil ki arkasında Başbakan var abla.”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları