Çiğdem Toker

Cam Kırığı Hayatlar

28 Haziran 2014 Cumartesi

Hadi itiraf edelim. Daha kapısından girmeden ruhumuzun serin bir huzur, nedensiz bir yaşama sevinciyle dolacağını bildiğimiz ender mağazalardan biridir Paşabahçe.
Bu yanıyla, ilk adım attığınız an peşinize takılıp “Nasıl yardımcı olabilirim” sorusuyla -yardımcı olmaktan çok- üstündeki satış baskısını hissettiren görevlilerden bunaldığınız harcıâlem dükkânlardan ne kadar da farklıdır.
Paşabahçe...
Kimi usul usul, kimi iş makineleriyle; her gün bir parçası eksilen bu memleketin ortak belleğinde hâlâ yaşayan az sayıdaki sihirli kelimeden biri.
O sihir, ince belli çay bardaklarından, Osmanlı mirası çeşmibülbüllere uzanan geniş koleksiyonun dizili durduğu rafları gezerken hafifleyen yükümüzde; mağazanın dışında akan “lazımlarla” dolu gündelik hayatın ufunetinin dağılışındadır.
Ve yine itiraf edelim ki pek azımız, kalbimize ışık düşüren o sihirli objelerin hangi emeklerle üretilip ayağımıza geldiğini düşünürüz.
Biliyor musunuz, Paşabahçe damgasının vurulduğu Şişecam’ın çay bardağı, meşrubat, otomobil camı üreten 10 fabrikasında çalışan 5800 işçinin istediği, aslında bundan başka bir şey değil: Hatırlanmak.
Salonun en nadide köşesinde sergilenen bir çeşmibülbüle, yahut otomobilin camındaki çiziğe gösterilen itinanın, asgari ücrete sıkışmış hayatlarına gösterilmesi.
Fakat olmuyor işte.

***

Üretimin değeri, asıl anlamından öylesine boşalmış; vahşi liberalizmin öylesine sıkıntılı bir “maliyet kalemine” dönüşmüş ki çoktan, işçi haklarına saygı duyacağını öngördüğünüz bir kurumun çıkarları; ilkesel düzeyde onaylamadığı politikalar üreten bir iktidarın çıkarlarıyla örtüşebiliyor çok rahat.
İhtimal bir elinde Şişecam’dan çıkmış bardaktan bir yudum çay içerken; diğeriyle “grev erteleme” kararına imzayı basabiliyor bakanlar.
Altında “Bunlar son kabullerimiz” diyen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de imzasının bulunduğu Bakanlar Kurulu kararıyla Kristal-İş Sendikası’nın 10 cam fabrikasında 8 gündür sürdürdüğü grevin 60 gün süreyle ertelenişi, sadece bir “yabancılaşma” öyküsünü anlatmıyor tabii.
Her şeyden önce “erteleme”; sürekli ertelenen haklara karşı durmanın bir yolu olan grevin, evrensel ruhuna aykırı. “Yasak” dememek için kurgulanmış bir kavram.
Diğer yandan erteleme tarihine bakıyorsunuz. Bu dönemdeki pek çok siyasi tasarruf gibi, Cumhurbaşkanı seçimlerine göre ayarlanmış.
Gerekçe ise evlere şenlik: Genel sağlık ve milli güvenlik...
Şişecam’ın Yönetim Kurulu Başkanvekili Prof. Ahmet Kırman bile, şirket sayfasındaki duyuruda böyle gülünç bir gerekçeyi konu etmiyor. Küresel rekabet koşullarından, ayakta kalmaktan, maliyetten, sendikanın enflasyon üzerindeki taleplerinden söz ediyor.

***

Tabii ki bu gerekçeler, hükümetin aldığı erteleme kararına dair talebin İş Bankası’ndan gittiği gerçeğini değiştirmiyor. İş Bankası, 79 yıl önce kurulan Şişecam’ın yüzde 65.47 ile büyük hissedarı. Yönetim kontrolü elinde.
Bir dünya markası olan Şişecam işçileri dün grevlerinin ertelenmesine itiraz ettikleri için polis şiddetine maruz kaldı.
Seslerini duyurmak için açtıkları Twitter hesapları saldırıya uğradı.
Tek isteklerinin emekleriyle sağlanan yüksek kârlardan hak ettikleri payı almak olduğunu söylüyorlardı.
Bu vesileyle Şişecam’ın 1 Ocak-31 Mart 2014 tarihlerini içeren üç aylık dönem kârının 131 milyon 941 bin 290 lira olduğunu not düşelim.
Bir önceki yılın aynı döneminde ise bu rakamın, 85 milyon 715 bin 433 lira olduğunu.
Kafa kesen IŞİD’i “unsur” sayan hükümetin, dünya markası Şişecam işçilerinin hak talebine “milli güvenliği bozar” dediği bir ülkede yaşıyoruz.
Halimiz olsa güleriz de, cam kırığı hayatlar bunca çoğalırken kolay değil.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları