İskoçya’da kader seçimi

17 Eylül 2014 Çarşamba

Yarın 5.2 milyonluk İskoçya sandık başına gidiyor. İskoç halkına ‘Bağımsız bir ülke olalım mı’ sorusu yöneltilecek

>İskoçya yarın bağımsızlık referandumu için sandığa gidiyor. Nefesler tutuldu. 21. yüzyılda ademi merkeziyetçi yapı üzerinde şekillenen Anglo-Sakson dünyada referandumun sonucu ‘kendi kaderini tayin hakkı’ için ‘köşetaşı’ olabilir.

İngiltere, Galler ve İskoçya’dan oluşan Büyük Britanya Birleşik Krallığı’nda nefesler tutuldu. Yarın 5.2 milyonluk İskoçya’da sandık kuruluyor. İskoç halkına “İskoçya bağımsız bir ülke olsun mu” sorusu yöneltilecek. Dile kolay, 1707 yılında kurulan birliğin kaderine karar verecek İskoçlar. Zaten 1997’den bu yana özerkliği solurken bu kez ya “bağımsızlığı” seçecekler yahut da “birliği”... Oylama, Anglo-Sakson âleminin ademi merkeziyetçi yapılar üzerinde şekillenmiş dönüşümünü belirlemekle kalmayacak. Belki de “kendi kaderini tayin hakkı”nın 21. yüzyıldaki “köşetaşı” olacak İskoçya örneği. Dünyadaki trendleri etkilememesi mümkün değil... İspanya’nın Katalonya bölgesinde 9 Kasım’da bir başka sandık kurulacak olması tesadüf değil... Zaferin 800. yıldönümünde oylama
İskoçya’daki bu tarihi oylamayı izlemek üzere Edinburgh’a ulaştığımda aklımın bir köşesinde kaçınılmaz olarak 1995 yılında çekilmiş tarihi drama “Braveheart” vardı. 13’üncü yüzyılın ünlü İskoç kahramanı William Wallace’ı Mel Gibson’ın canlandırdığı şu ünlü Hollywood filmi... Aslına bakarsanız referandum tam da Wallace’a, babasının komplosuyla ihanet etmek durumunda kaldıktan sonra İskoç Kralı olan Robert the Bruce’un 1314’te İngilizleri Bannockburn savaşında yenmesinin 800’üncü yıldönümünde düzenleniyor. İskoçlar sonraki yıllarda yenilgiye uğrayıp 1707’de “tahtların birleşmesiyle” Birleşik Krallık’ın parçası olurken referandum vesilesiyle insan tarihi “intikamın” izlerini arıyor... İlk günde bulamadığımı teslim etmeliyim. Bağımsızlık referandumunun temel dinamiği “tarih” değil “gelecek” üzerine oturur görünüyor burada...
Yarın sandık kurulduğunda 16 yaş ve üstü 4.1 milyon seçmen “geleceklerine” karar verecek. 20 yaş altı tam 98 bin seçmen kaydolmuş seçimler için. Bu da bu yaş kuşağının yüzde 80’ine tekabül ediyor. Sandıktan “bağımsızlık” çıkarsa 18 aylık müzakere sürecinin sonunda tam 309 yıl sonra İskoçya’yı Birleşik Krallık’la birleştiren yasa geçersiz olacak.
Referandumun temelleri
Bu yolun temel taşları ise aslında 20’inci yüzyıla dayanıyor. Uzun süreli suskunluğun ardından 1960’ların sonu ile 1970’lerin başında canlanan İskoç milliyetçiliğinin tezahürleri. Biraz da Britanya’nın Margareth Thatcher’la birlikte girdiği neoliberal yöneliminin yarattığı sol ve milliyetçi kültürün de kaçınılmaz bir sonucu olarak 1978’de Galler ile birlikte İskoçya’ya yetki devrini öngören referandumlara. O tarihte işe yaramadı ama Britanya İşçi Partisi’nin gündemine anayasal değişikliği soktu. Yetki devri 20 yıl sonra Tony Blair’in Yeni İşçi Partisi’nin açtığı yolda 1997’deki referandumla onaylanmıştı. Bu sayede de 1999’da İskoçya parlamentosu kuruldu ve yasama ve yürütme yetkilerinin bir kısmı Londra’dan Edinburgh’a bırakıldı. Londra’nın Irak savaşı fiyaskosu, 2008’deki mali krizle uğraştığı yıllarda İskoçlar bu özerklikle yetinmezken adım adım ayrılık olasılığına yürüdüler. Londra ile müzakerelerde “sonun başlangıcı” Ekim 2012’de imzalanan Edinburgh Anlaşması oldu.
Muhafazakâr Başbakan David Cameron, bağımsızlık referandumu düzenlenmesinin yolunu açan bu anlaşmaya imzasını koyan isimdi. Edinburgh Anlaşması, biraz da Londra’nın İskoçların ayrılığı seçeceğine hiç inanmamasından olsa gerek. Oysa 20’nci yüzyılın ilk on yılında İskoçya parlamentosunda muhalefette kalan İskoç Milliyetçi Partisi (SNP-Scottish Nationalist Party) aksini ispatladı. 1999’dan sonra muhalefette geçen sürenin ardından 2011’de çoğunluğu elde ettiler ve bağımsızlığın taşlarını da döşediler.
Toplumsal yarılma
Bugün İskoçların sorusu 250 milyar dolarlık ekonomisi (150 milyar pound), 5.2 milyonluk nüfusu, petrol sanayisi, nükleer denizaltı üssü ile bağımsız mı olacakları? Bu aynı zamanda 2.5 trilyon dolarlık ekonomisi ve 63 milyonluk nüfusuyla Britanya’yı terk etmek anlamına geliyor. Ve İskoçya bu konuda “tam ortasından” bölünmüş görünüyor. Anketler “bağımsızlık” diyenlerle “birlikte daha iyi” (Better together) diyenlerin oranını yarı yarıya veriyor. Belirsizlik sokaklara ve iş âlemine yansıyor.
Ana başlık ekonomi
SNP, Londra’nın ekonomi politikalarının ülkenin güneyi lehine işlediğini savunuyor, İskoçya kıyılarındaki Kuzey Denizi’nin petrolleri sayesinde ve kendi ekonomik ihtiyaçlarına uygun kararlarla refah devleti kuracakları iddiasında. SNP’nin bir petrol ekonomisti olan 59 yaşındaki lideri Alex Salmond, “Ekonomimizin tüm kontrolü bizde olursa ekonomi politikalarımızı kendi ihtiyaçlarımız doğrultusunda şekillendirme fırsatı buluruz” diyor. “Bizim vaktimiz geldi. Bu bizim anımız. Haydi yarın bunu yapalım” şiarını kullanıyor.
Üç büyüklerden son dakika ‘yemini’
Londra merkezli Muhafazakâr Parti, İşçi Partisi ve Liberal Demokratların liderleri ise elbirliği edip İskoçları ayrılmamaya ikna etmeye çalışıyor. En çok da ekonomiye dair kozlarını oynuyor. İskoçlara ayrılık olursa 1 milyon iş kaybı yaşayacaklarını söyüyorlar. Başbakan David Cameron, geçen hafta İskoçlara “Uluslar ailemizi parçalamayın” diyerek adeta yalvarmışken, dün de Cameron’ın yanı sıra İşçi Partisi’nin lideri Ed Miliband ile Nick Clegg’in İskoçya bağımsızlığı reddederse çok daha fazla yetki devri öneren “yemin” metni yayınladı. Daily Record gazetesinin baş sayfalarında büyük harflerle yer verilen “yemin” de, İskoç parlamentosuna çok geniş kapsamlı yetkliler, kaynakların eşit paylaşımı ile “Barnett formülü” diye anılan kamu harcamalarında nihai söz hakkı sunuldu. Ancak Edinburgh’da bu yemin pek çok İskoç tarafından ‘çok geç’ bulunuyor. Salmond’un Birleşik Krallık’ın başındaki Kraliçe 2’nci Elizabeth’e itirazı yok. Onu sembolik görüyorlar. Kraliçe ise uzun süren sessizliğini bozup hafta başında İskoçları “dikkatli karar vermeye” davet etti.
İskoçya olur da ayrılırsa...
İskoçya’nın Britanya’dan ayrılması halinde neler olacağından aslında kimse tam olarak emin değil. Londra, İskoçya’nın artık para birimi olarak pound’u kullanamayacağı restini çekiyor. Standard Life, Lloyds Bankacılık gibi önde gelen şirketler, bankalar ve mali kurumlar ise İskoçya’yı terk etmekten söz ediyorlar. İskoç liderliği ise bunları “blöf” olarak nitelendiriyor. İskoçya’nın Avrupa Birliği’nin üyesi olarak kalıp kalmayacağı da belirsiz olan bir başka mesele.
Londra buna şiddetle itiraz ederken, Avrupa Birliği yetkilileri de 5-6 yılı bulabilecek yeni bir müzakere süreci gerekeceğinden söz ediyor. İngiltere’nin İskoçya sahillerindeki Faslane nükleer denizaltı üssünün akıbeti de bir başka başlığı oluşturuyor. İskoçya’nın Britanya’dan ayrılması, Londra’nın etkinliğini azaltacak bir faktör olacak. Hatta kimileri Londra’nın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliğinin bile sorgulanacağını savunuyor.
İskoçya’nın olası bağımsızlığının ilk etapta 2015 seçimlerinde Muhafazakâr Parti’nin iktidarını sona erdirme ihtimali de az değil. Ancak İskoçya İşçi Partisi için önemli bir oy deposuyken, eğer İskoçlar ayrılığı seçerlerse ülkeden geri kalan kısımlarda partinin lideri Ed Miliband’ın İskoç coğrafyasından gelen oyların telafisi için 250 bin fazladan oy alması da gerekecek.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

ABD’de darbe tehdidi 7 Eylül 2018
Zaharçenko darbesi 5 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları