Telefonumu Dinleyen Arkadaşa Mektup

04 Şubat 2014 Salı

Geçenlerde ev telefonunda konuşurken, sohbette birkaç dakika önce söylediğim bir cümleyi yeniden ahizede duyunca fark ettim seni...
Bant başa sarmıştı sanki...
Kendi sesimi duydum, hayretle sustum ve kesiliverdi.
Sen de fark ettin değil mi?
“Hay Allah, kötü oldu” dedin mi?
İşte o taze kaydı duyunca, belki de tahminimizin aksine, hayli geri kalmış bir teknolojiyle kayıt yapıyor olabileceğini düşündüm.
Yoksa hâlâ teyp kaseti mi kullanıyorsun?

***

İnsanın bu kadar içli dışlı olduğu biriyle hiç tanışmamış olması tuhaf...
Sen benimle ilgili hemen her şeyi biliyorsun, ben seni tanımıyorum bile...
Kimsin?
Kaç yaşındasın?
Nerede, hangi şehirde, hangi binada çalışıyorsun?
Bir gün içinde aynı anda kaç kişiyi dinliyorsun?
Nasıl bir mesai düzenin var? Yorulunca işi başkasına mı devrediyorsun; yoksa belli saatler arasında mı çalışıyorsun?
İşi devrederken, “Yazısını şimdi bitirdi, akşam aile yemeği var” vs. diye rapor veriyor musun?
Her dinlediğini deşifre ediyor musun; yoksa kaydedip sonra kullanmak üzere mi saklıyorsun?
Sahi onca kaydı nerede, nasıl saklıyorsun?
Hiç silmiyor musun?

***

Ülkenin Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Meclis Başkanı bile senin meraklı kulağından payını aldığına göre bizimki ne ki?
Sadece cebi değil, evi ve işyeri telefonunu da dinlediğine göre, benimle ilgili benden çok şey biliyorsun demektir.
Dinlerken eğleniyor musun?
Hiç sıkılmıyor musun?
Arada kulağını çınlatıyoruz, selam yolluyoruz, duyuyor musun?
Kızıyor musun?
Eve gidip başını yastığa koyduğunda, dinlediğin hayatla, kendi hayatını kıyaslıyor musun?
Yaptığın işten utanıyor musun?
Belki bir gün, sana bu emri verenlerle birlikte hesap vereceğini düşünerek huzursuz oluyor musun?

***

Düşünüyorum da...
Hesap günü geldiğinde, yani bütün bu hukuksuzluk bitip devletin kirli arşivleri açıldığında, kaydediciler yargı önüne çıkarıldığında, belki tanışıp konuşabiliriz bunları da...
Belki toplu imhadan önce isteyenlere kendi dosyalarını alıp inceleme, istediği kayıtları dinleme şansı verilir; eski günlerin kayıtlarını dinleyip güleriz biz de...
“Ne berbat günlerdi, her sohbete telefonları kapatarak başlar, her konuşmada önce dinleyenlere selam yollardık” deriz.
Sadece dinlenenlerin değil, dinleyen sizlerin de utanç verici bu baskı rejiminden kurtulduğuna şükrederiz.
Bugünkü dinlemede, düşün bu yazdıklarımı...
Aman şu bant işine de dikkat et!
Kolay gelsin.  

Basın fırçalanıyorsa Meclis konuşmalı
Google’a Erdoğan ve “fırça” sözcüklerini yazınca 1 milyon sonuç çıkıyor. 
Kimler yok ki Başbakan’dan fırça yiyenler arasında: 
İsveçli gazeteci, Fransız gazeteci, İngiliz gazeteci, kaymakam, milletvekili, vali... 
Liste uzayıp gidiyor. 
Dünkü “talihli”, Zaman gazetesi muhabiriydi. 
MİT’i soran gazeteciye kızıp “Paralel yapının temsilcisisiniz, müşterek çalışıyorsunuz” damgasını vuruverdi. 
“Patronlarınız da duymuştur herhalde” diye ekledi. 
Muhabirler için Başbakan’a soru sormanın imkânsız hale geldiği dönemdeyiz. 
TV buluşmalarında da ters soru sormayacak isimler tercih ediliyor. 
Olmadı, arıza çıkaran “patronlar” dönüştürülüyor. 
Böylece hiç kimse Başbakan’a “Siz nasıl oluyor da bir medya kuruluşunun satın alınması için devreye giriyor, işadamlarına talimat veriyorsunuz” sorusunu soramıyor. 
Milletvekilinin bu konudaki soru önergesinin bile sansüre takıldığı dönemdeyiz. 
Bu suskunluk döneminde sorumluluk Meclis’e düşüyor. 
Madem medya operasyonuna dair soru önergesi rahatsızlık yarattı, -Mehmet Y. Yılmaz’ın yazdığı gibi-, CHP lideri, bugün “suç”u üstlenip o pazarlığın tutanaklarını ve hazırlanan fezlekeyi Meclis kürsüsünde açıklamalıdır. 
Herkes sussa, Meclis halkın bilme hakkını savunmalıdır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları