(...) davasını kaybettik...
Avukatları (...) şeklindeki yazımızın (...)a hakaret olduğunu, benim (...) dediğimi öne sürdüler mahkemede...
Ben onun (...) olduğunu nereden biliyorsunuz dedim...
(...) değilse niye (...) olsun dediler...

Hâkim (...) üzerinde durdu...
Benim avukatım aradı (...) dedin mi, doğru söyle dedi...

Karşı tarafın avukatları “Davalı başlığının sonuna (...) koymak suretiyle, çeşitli anlamları çağrıştıracak bir amaç taşıdığından” dediler mahkemede...
Oysa ben daha Süleyman Demirel Başbakan olduğunda da (...) koyardım...
Sonuçta (...) konusunda mahkûm olacağımızı biliyordum... Çünkü şimdiye kadar (...) ile ilgili yazı yazıp da (...) olmayan yok...
Hatta yazmayanlar da mahkûm oldular...
(...)dan dolayı...
Dahası; ömründe hiç yazı yazmamış olanları dahi, “Şimdi (...) yazacak” diye içeri attılar bu memlekette...

(...) yazımda (...)’nın adı geçmiyor...
Ama ben (...) dediğine göre, kimin (...) olduğunu onlar söylediler...
Yargıç da baktı...
Dosyayı inceledi...
(...) odur dedi ki, tazminata mahkûm etti bizi...

Önemli değil...
Arkadaşlarımız 5 yıldır hapiste...
Mesleğimizin yüz akları Mustafa, Tuncay...
Mehmet Haberal gibi, değil Türkiye’ye, dünyaya lazım olan bir bilim adamımız, ceza almadığı halde ömrünü dört duvar arasında tutuklu geçiriyor...
Bu ülkenin en sevilen, sayılan Genelkurmay Başkanı...
Yiğit, yurtsever silah arkadaşları...

Yetmedi...
Kaç gündür sabahları evleri basıp Gezi’nin çapulcu çocuklarını topluyorlar...
Her birisi bir kuzu...
Masum...
Suçları “demokrasi ve özgürlük” diye tutturmak...

Duydunuz:
Emir verdi, balkonunda kaşığı tencereye vuranları da götürecekler...

Bizim davanın lafı mı olur ortak?..
Neyin faturasını ödedik ki?..
Günahkâr ve suçlu bir mesleğin mensuplarıyız...
Bıçak vursalar kanımız akmaz utancımızdan...

(...) desem de...
(...) demesem de...