Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Samanyolu’nun yeni yıldızı...
Tüyler ürpertici bir sahneydi... Nefesini kesmiş, hüzünlü izleyicilerin önünde perde nihayet açıldı. Yıldız Kenter oracıkta bayrağa sarılı tabutun içinde sahnede tek başına yerini almıştı. Sanki o tabutun içinde, hâlâ dimdik durarak halkını sevgiyle selamlıyor ve ömrü boyu yaptığı gibi o candan alkışlarla kucaklaşmaya devam ediyordu. Torunu, sahne arkadaşları, meslektaşları “en eski arkadaşı” her biri sırayla konuştular. Salon hıçkırıklara boğulmuştu. Gözlerim Şükran Güngör ve Müşfik Kenter’i aradı. Onların cenaze törenlerinde, o salonda yine bulunmuş, Yıldız Kenter’i teselli etmeye çalışmıştık, başarılı olamayacağımızı bilerek... Artık o müthiş üçlüden hiçbiri aramızda değil...
Aman Allah’ım, nasıl bir oyunculuktu o Yıldız Kenter’inki... Her kılığa, her renge girebilen, herkesi ağlatabilen, boğulurcasına güldüren, düşündüren, kızdıran, bizlerle kedinin fareyle oynadığı gibi oynayan, ama bir de bunu herkese büyük bir saygı göstererek yürütmeyi başaran bir dehaydı Yıldız Hanım. Tiyatro koridorunda, konservatuvarda, ünlü hoca Alman Carl Ebert’in 435 numaralı öğrencisi Yıldız için “fevkalade” şeklinde notunu belirtip, sınıf atlaması yönünde görüşünü okuyorum. Sonra anne-babasının o inanılmaz tanışma, evlenme ve yaşam mücadelesini düşünürken, köşede onların resmini görüyorum. Bir başka fotoğrafta, Yıldız Kenter İsmet Paşa ile kahkahayı basıyor! O ne muhteşem bir kare öyle! Tören boyu duyduğum güzel cümleler kulaklarımda yankılanıyor: “Her duruşunuzda, her sessizliğinizde, siz tiyatronun ta kendisi oldunuz. -Dostoyevski, ‘Biz, hepimiz Gogol’un paltosundan çıktık’ derdi. Bizler de hepimiz Yıldız Kenter’in mantosundan çıktık!”
Sevgili Zeynep Oral, 12 Eylül günlerinde Kenter’in Vasfi Rıza Zobu karşısında kaplan kesilerek resmen özgürlük ve adalet dersi verdiğini aktardı sahneden. “Varsın tutuklasınlar, hepimizi mi tutuklayacaklar sanki?” sözlerini de unutmadan...
Koca değerimiz Genco Erkal, “Çöl Faresi” oyununun o ünlü telefon sahnesinde 5 dakika boyunca salondan nasıl alkış aldığını hatırlattıktan sonra, son dönemlerde Yıldız Kenter’in en büyük derdinin, Kenter Tiyatrosu’nu yaşatma savaşı olduğunu hatırlattı ve yardım edilmesi gerektiğini vurguladı. Zaten bu pası Ekrem İmamoğlu hemen gole çevirerek, kesinlikle bu güzide sahnenin yaşatılacağının sözünü verdi ve büyük alkış aldı.
Bizler artık her Samanyolu’na baktığımızda orada parlamaya devam eden Yıldızımızı göreceğiz...
Milli Takımın başarısına üzülenler!
Ülkemiz, birbirini aşağıya çeken felaket tellalları,
kıskançlıktan çatlayanlar ve başkalarının başarısını görmektense ölmeyi
yeğleyenler tarafından kuşatılmış durumda... Bazen ne söyleyeceklerini o kadar
şaşırıyorlar ki, onların çaresizliğini izlemek bir stand up kadar zevk
verebiliyor! Şenol Güneş, Milli Takım teknik
direktörü olarak yine büyük bir başarıya imza attı. 30 puanın 23’ünü alarak
Fransa’nın ardından 2. olarak Avrupa Şampiyonası’na gitme hakkını kazandı. Kimi
takımların tek bir maçta 6 veya 9 gol yiyebildikleri bir ortamda, Milli Takım
10 maçta yalnız 3 gol yemeyi başardı. Bu da neredeyse 1969-70 sezonu şampiyonu
Fenerbahçe’nin, efsanevi kalecisi Datcu ile tüm sezon 6 gol yiyen defansının performansına yakın.
Bu arada dünya şampiyonu Fransa bizi iki maçta da yenemezken, ikili puan-gol
averajında da arkamızda kaldı. Ne beklersiniz seyirciden, tüm bu veriler
ışığında? En azından bir kuru tebrik veya selam çakarak en ateşli teşekkürü
değil mi?
Ne gezeeer! Güneş’i kimi defansif oynatıyor diye
eleştiriyor, kimi doğrudan korkak olarak niteliyor, kimi ise ipe sapa gelmez
sözlerle laf olsun diye hakkında dedikodu üretiyor! Türkiye’nin kaderi bu...
Memnun olmak, tebrik etmek, teşekkür etmek, güzel günü sabote etme keyfinin
yerine geçemez bu ülkede! Daha komiği kimi takım elbisesini eleştiriyor, kimi
saçını, kimi sesini... Fransa’nın ardından tek beraberlik farkıyla 2. olmamız,
insanları çok üzmüş! Neredeyse “Nasıl Dünya
Şampiyonu’nun ardından geliriz?” diye dava açacaklar federasyona!
Allah sizi inandırsın, 2002’de Türkiye Dünya 3’üncüsü
olduğunda bile bu güdümlü ve içten pazarlıklı kadrolar işbaşındaydı. “Efendim Milli Takım hiçbir Avrupa takımı ile
oynamadan yarı finale gelmişmiş de, başarı bunun neresindeymiş!” Irkçılık
ve bir sömürge altında ezilme ihtiyacı ile yanıp tutuşan şu laflara bakar
mısınız? Uyanmasalar diyecekler ki “Başımızın tacı
olan bu Avrupa ülkelerini utanmadan yenen Asya veya Afrika ülkelerini ihraç
edelim turnuvadan da beyaz ırkın emperyalist başarıları gölgelenmesin!” Bu nasıl
zavallı bir mantıktır yahu? Ne yapacaktık? “Kore’nin, Senegal’in, Japonya’nın eledikleri sömürgeci
emperyalist Avrupa takımları, bize gereken dersi verme fırsatı bulamadılar” diye
üzülecek miydik? Bu nasıl yerleşik bir Avrupa ezikliğidir ki, bu zavallı
mantığı hâlâ bugün bile dillendirenler var. Demek onlar için Atatürk ve yaşama
geçirdikleri, hepsi lafügüzaftı! Emperyalist devletler her yerde, hatta
oynamadan kazanmalıydılar! Hatta kaybetseler de, bir formül bulunup bu insanlık
yıkımı durdurulmalıydı!
Düşünebiliyor musunuz, mesela 2002’de Güney Kore sırayla Portekiz, İspanya ve İtalya gibi dünya devlerini bileğinin hakkıyla yenmiş, buna rağmen biz o Kore’yi yenince gazoz takım yenmiş sayılıyoruz bu dostlarımıza göre! Ya da Senegal Fransa’yı, İsveç’i elemiş ama bize yenilince biz Afrika kabile takımı yenmiş sayılacağız öyle mi? Biz mi “kaybedin” dedik bu beyefendilere? Tanrı kimseyi bu durumlara düşürmesin! Ben mi? 2002’de Milli Takım’ı hararetle tebrik etmiş, İlhan Mansız’ı yarıfinalde ilk 11’de oynatmamasını eleştirmiştim.
Peki, sen ne yaptın?
Adama sormak
lazım,
bu sonuca “başarı
sayılmaz” diyerek burun kıvıranlara, “Peki, sen ne yaptın hayatında?” diye...
Herhalde yanıt almayı beklemiyorsunuz...
Öyle bir içimize işlemiş ki bu yıkıcı tavır! Sanat
veya edebiyat ortamımız farklı mı? En güzel yaptığımız şey, aynaya bakmadan
küçümsemek...
Emin olun bu tipolojiler yarın Milli Takım Avrupa
finallerinde hezimete uğrasa “N’oldu? Hani
bayram yapıyordunuz?” diye demediklerini bırakmazlar.
Ömrüm sanatta da bu “Batıcı” kompleksi taşıyan insancıklara doğru yolu göstermeye
çalışmakla geçti. Hem yurtiçinde hem de yurtdışında... Ama bu ayrı bir bağımsız
makale konusu! Sabredin...
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- Kaynanasını hiçbir zaman sevemeyen 4 kadın burcu
- Avrasya tüneli trafiğe kapatıldı!
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Albaya verilen ceza belli oldu!
- AKP’li belediyeden bir ayda 33 konser
- Mahruki yine yandı
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- Fakülteyi kâğıt üzerinde kurmuşlar!
- Teğmenlerin avukatlarından açıklama geldi!
- Özel görüşmenin ayrıntılarını açıkladı!