Ortadoğu bataklığından kim çıkmış ki!

09 Ocak 2020 Perşembe

Dünya kritik virajlarından birini yaşıyor. Yazacağımız her satır, size ulaşana kadar gündem değişebilir. İran’ın Irak’taki Amerikan üslerini vurması, üstü yarın kapanabilir bir olay değil. Trump ve milliyetçi Amerika böyle bir mağlubiyetin üzerine soğuk su içmez. Ortadoğu, maalesef daha korkunç gelişmelere gebe olabilir.

Barışçı Atatürk’ün sözlerini unutamayız: “Milletin hayatı bir tehlikeye maruz kalmadıkça savaş bir cinayettir.” Ama askerlerimizi “peyderpey” cepheye çeken Libya tezkeresini düşünüyorum da aklıma 1001 olası uzantısı geliyor!

Şu ülke kendi içinde kavga ediyor, Şu, şu anlaşmaya uymadı, öbürünü destekledi” mantığıyla her gün savaşa girersiniz! Konu, yalnız Suriye mi ya da Libya mı? Yarın İran ve Amerika arasındaki durum fiili bir uzun savaşa dönüşüp sizi kıskaca aldığında ne yapacaksınız? Ya da Hafter’i destekleyen Ruslar ve Fransızlarla bir “kaza ateşi ile” birbirinize girip dolaylı düşman durumuna düşerseniz ne olacak? Putin ile İstanbul’da hoşsohbetler eşliğinde Türk Akımı vanasını açmak başka, mesela düşen Rus uçağı sonrası 4 yıl önce yaşanan kriz bambaşka! Senaryoların sonu yok! İntikam saldırılarının parçası olmak da işten değil! Özellikle ilişkinin neresinde durduğunu bilmediğiniz sözde “stratejik ortağınızla”!

Ortadoğu, emperyalizmin özellikle 110 yıldır kendi emelleri için tepe tepe kullandığı bir bataklık.


Emperyalizmin kurnaz taktikleri


Siz, 70 yıldır “İngiltere İskoçya’yı bombaladı; Avusturya, İtalyan uçağını düşürdü; Fransa İsviçre’yi istila etti” denildiğini duydunuz mu? HAYIR DUYMADINIZ. Çünkü, 2. Dünya Savaşı ile akıllandılar!

Tüm savaşlar, sözde gelişmekte olan, özde bu nedenle “gelişememekte olan” ülkelere kaydırıldı. Biraz Güney Amerika, biraz Afrika ve tabii Ortadoğu! Kabilelerin, demokrasiden uzak yönetimlerin, ırk-din-mezhep kavgalarının birleşip köpürtüldüğü yer! Bu sorunlar yarın çözülemez. Çünkü:

1- Emperyalizmin çıkar emellerinden vazgeçmesi, ABD’nin Kennedy çizgilerine dönmesi lazım. Bu konuda bir işaret yok, dünyayı tam tersine adeta bir savaş konsorsiyumu yönlendiriyor. İran Devrim Muhafızları Ordusu Komutanı Kasım Süleymani ve Haşdi Şabi örgütünün başkan yardımcısı Ebu Mehdi el Mühendis’i Irak’ta noktasal atışla vurarak yine savaş fitili ateşleyen, işte o odak.

2- Ortadoğu halklarının ise bilinçlenmesi, doğru bir eğitimle demokrasiyi hazmederek yaşama geçirmeleri lazım. O noktadan da çok uzağız.

3- Ortadoğu ülkelerini şu anda yöneten lider ve sözde siyasi partilerin, şu hatırlattığımız olağan hedeflere yönelmek istemesi lazım. Onlar da tam tersine, hangi güç onlara iktidar vaadi, silah ve destek veriyorsa, ona yamanıp, din veya ırk çatışma bedellerini halklarına çektirmeye alışkınlar!

Dolayısıyla özellikle 2. Dünya Savaşı’nı hemen takip eden yıllardan başlayarak dünyayı kasıp kavuran İsrail-Arap ülkeleri savaşı daha durulmadan önce, İran-Irak savaşından başlayarak bütün bölgeye sokulmuş tüm nifak tohumlarının askeri, iktisadi, psikolojik ve ağır propaganda yöntemleriyle körüklenmesine gidildi. Mesela kimse Türklere ve Kürtlere “Nedir alıp veremediğiniz, barış içinde beraber yaşasanıza” demedi. O kavga da büyütüldü, her ırk-din-mezhep ayrımı gibi! Çünkü savaş endüstrisinin devamlı silah satması lazım; çünkü bu silahların eskimesi, yenilerinin alınması lazım. Aynen iPhone’lar veya bilgisayarlarınız gibi, bölge iktidarlarının her gün sipariş ettiği lüks arabalar gibi! Böylece bir taşla sayısız kuş vuruyorlar. Bu ülkelerin kısıtlı maddi imkânları savaşa kanalize oluyor, eğitimlerini alamıyorlar, demokrasi gelişemiyor. Böylece, keşmekeşin süreceği ve o halkların ezilerek, çocuklarının bile yalınayak bombalar altında kalacağı da garanti altına alınıyor. Şimdi Kasım Süleymani krizi bir hızlı tırmanışa geçerse, havuzlarında güneşlenen silah baronlarının nasıl keyiflerini tahmin edebiliyor musunuz?


Ailenizi savaşa yollayacaksanız önden buyurun!


Aslında dünyada tüm savaşları toptan bitirecek formül, BM’nin alacağı tek bir karar: Birbiriyle savaşan her ülkenin liderlerinin, bakanlarının tüm çocukları, torunları ve yeğenleri bu savaşlara ön cepheden asker olarak mecburen katılacaklar. Yarın bu karar çıksın, tek kurşun atılırsa namerdim. Ama ne kadar kolay başkalarının çocuklarını savaşa yollayarak kahramanlık yapmak! Allah korusun Libya’ya da bu şekilde girilirse yarın yeni şehit hikâyeleri içimizi sızlatacak, içimiz kan ağlayacak. Yarın Türkiye’ye veya Kıbrıs’a bir ağır saldırı olsa, hepimiz biliyoruz ki tüm Türkiye bu meşru müdafaaya destek olur, cansiperane şekilde savaşır. Ama Ortadoğu’nun bu dar anlayışlı kafalarla bitmesi mümkün olmayan ve artık askeri çatışmaların her gün yayıldığı kargaşasının içine Türk ordusunu çekmek, ayrıca zayıf Türk ekonomisini bu şekilde sarsmak, hangi düşünceye hizmettir?


Emperyalizm hem gönüllü kanıyor hem kandırıyor!


- Bu değişken, Ortadoğu yapıları içerisinde dün Esad’la maç izlersiniz, ertesi gün “Esed” diyerek Özgür Suriye Ordusu’nu desteklersiniz! Libya’da yarın şunu veya öbür gün rakibini destekler duruma düşebilirsiniz. Ama buralarda fikri takip bulamazsınız. Çünkü sizi kullanan emperyalizm de nerede durduğunu bilmiyor! Fırıldak gibi dönerek o kavganın bitmemesi için elinden geleni, geçmişte hep yaptığı gibi, gelecekte de yapacağının sinyalini veriyor. Bu şablonu anlamadan Ortadoğu’ya bakamazsınız.

- ABD, Süleymani’yi öldürme kararını verirken, buna karşılık verileceğini biliyordu. Ama iç siyasette saldırıya uğramanın, çok önemli bir geçer akçe olduğunu biliyoruz. Trump’ın bu fırsatı şimdi kullanarak avantaj arayacağı kesin. Ama belki yanıtın bu kadar ağırını beklemiyordu. Öngöremediği nokta, İran gibi bir ülkenin bir yüksek komutanını yok etmek ile, bir terör örgütünün liderini yok etmek çok farklı şeyler!

- Libya tezkeresi geçti, ama Irak tezkeresini durdurmuştuk. Neler yaşandı Irak’ta? Sözde “kitle imha silahlarını bulmak ve imha etmek” için tüm çağrılara rağmen Amerika bölgeye girdi ve milyon Iraklıyı öldürüp geri çıktı. 3-4 yıl sonra da dedi ki “Özür dileriz, yanlış istihbarat almışız. Uzun lafın kısası “kandırıldık” dediler. Peki, bu sefer bizi kim kandırıyor? Yarın yeni pişmanlıklar kimlere, hangi ağır maliyetle geri dönecek?

- Kanal İstanbul maliyeti, savaş maliyetine eklendiğinde, bu sefer yine nerelere vergi yağdıracaklar? Nefes alma vergisi mi koyacaklar?

Bu usdışı, eksantrik ve korkunç maceraların yükü artarken, halkımız “pes” diyerek israfları izliyor!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları