Bedri Baykam
Bedri Baykam bedri.baykam@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Keşke Deniz o cenazeye katılabilseydi!

23 Haziran 2015 Salı

Demirel’in ölümünü ilk duyanlardan biriyim. O gece 02.45’te “son dakika” haberi olarak izledim. Ardından da zaten rafta hazır bekleyen ölüm belgeselleri yayına konuverdi. İlk duyan ama son yazanlardan biriyim. Haftada bir yazmanın bedeli bu. Gazeteler ise ölüm saati nedeniyle haberi ertesi gün sayfalarına giremediler bile! Allah rahmet eylesin, ölünün ardından “kötü konuşulmaz.” Ama ünlü biri öldükten sonra, hele ülkeye yön vermiş bir siyasiyse bir muhasebe kaçınılmaz olur.

‘Toy siyasetçi’den sert başkana
Hani Demirel sanki ezelden beri vardır ya... Bizim aile için biraz farklı. 1963 ilkbaharında ben ilk sergilerimi açıp kamuoyuyla tanışmışken, Demirel aynı yılın sonbaharında AP kongresinde liderliği alıp göz önüne çıktı. 1965 yılındaki seçimlere doğru giderken hatırladığım ve evdeki arşivde de gözlemlediğim, babamla onun arasında yaşanan polemikler! Mesela babamın “Demirel toy politikacı, önce öğrensin de gelsin!” sözleri! Dr. Suphi Baykam 1965 seçimlerinde “ortanın solu”nun sözcüsü olarak propagandayı yürütürken, Demirel de buna “Ortanın solu, Moskova yolu” karşılığını vererek düelloyu sürdürüyordu. İnönü ise 60’lı yıllar boyunca Demirel’le kapışırken onun laiklik ilkesinden sapmaları nedeniyle büyük infial yaşıyor, mesela “Demirel Said-i Nursi’ye karşıyım’ diyebilir mi?” diyerek onun gerçek kimliğini deşifre etmeye çalışıyordu. Sonuçta Demirel, Menderes’ten sarkan din eksenli oyların doğal talibiydi. Türkiye bugün bile sözde liberal ve yobazların kin kusmaktan vazgeçemediği 27 Mayıs Devrimi’nin açtığı kapıdan girerek laik demokratik bir hukuk devletine kavuşmaya çalışırken sağ kesimin bunu hazmetmesi kolay olamıyordu.

Silinemeyen idam lekeleri
68 Kuşağı’nın efsanevi lideri Deniz Gezmiş ve mücadele arkadaşları Yusuf Aslan’la Hüseyin İnan’ın 1972’deki idamları, Demirel’in uzun siyasi kariyerinde silinemeyen bir leke olarak kaldı. Her ne kadar Cindoruk, Demirel’in bu konuda bir etkisinin olamayacağını söylese de, tartışılmaz gerçekler farklı bir tabloyu ortaya koyuyor. “Üçe- üç” diye açıkça haykıran, idam oylanırken arkasına dönüp grubunu kontrol eden acımasız bir sağ lider var o günlerde... Yaşlı çınar İnönü’nün çabaları yetmiyor idamları durdurmaya, ne yazık ki. 12 Eylül öncesinin inatlarla tıkanmış kanlı günlerinde, MC hükümetlerinin başı olarak “Bana ‘sağcılar da adam öldürüyor’ dedirtemezsiniz” diyen de, faşistleri koruyan da ta kendisi!

90’ların farklı Demirel’i
90’lı yıllarda önce başbakan, sonra cumhurbaşkanı olarak gittikçe farklı bir Demirel portresi görüyoruz. 28 Şubat’ta MGK ile beraber, giderek küstah provokasyonlara girişen antilaik akımlara dur diyen, laik cumhuriyet ve demokrasiyi savunan bir Demirel var artık sahnede. Gerek RP’nin, gerek benzer şeriatçı grupların çıkışlarında yere sağlam basan, 60’lı yıllardaki politika stilini yerle bir eden bir Demirel! Aynı süreçte sanatçılarla, gazetecilerle, aydınlarla da arasını belirli ölçülerde düzelten bir lider var karşımızda. Sergilerimize, tiyatrolarımıza gelen, konserlere giden, yaratıcı demokrat insanları Köşk’e davet eden bir Demirel bu. O kadar farklı bir kimlik ki, sol eğilimli ve cumhuriyetçi sayısız insan, farkında olmadan antidemokratik her hükümet çıkışına karşı, ona güvenmeye başlıyor.

O dönemde Çankaya’da “noter” yok!
Demirel arkasında sonsuz espri, anekdot, nüktedanlık bıraktı. Gerçekten de bugünün siyaseti halka karşı bir kin kusma yöntemi olarak gören bahtsızların yanında, Demirel’in gazeteciler dahil pek kimseye dava açmayan, karikatüristler ve tiyatroculara hoşgörü ile bakan tavrı, bambaşka bir boyut. Ama “emekli” olduktan sonra, 2000’lerde, Erdoğan faşizmine tepki vermeyen bir Demirel çıkıyor yine karşımıza...

Binaenaleyh... keşke...
“Binaenaleyh, GAP’ı ve şapgayı gaptırmadığıma göre, olsa olsa 276’yı bulecekler, ancak o zaman düşeriz, va mı bunun başka türlü bir izah tarzı! Türkiya, büyük ülkedir! Her sorunun altından galkar!” İşte bu ve benzer her türlü sempatik cümleyi gülümseyerek kuracak sonsuz malzememiz var elimizde. Ama bir de maalesef değişmez ağır gerçek var: Deniz Gezmiş’lere yapılan çağdışı, hukuk dışı infaz. İşte Demirel’in yaşadığı dönüşüm ve yaşattığı algı değişimine rağmen bu leke bir türlü çıkarılamıyor. Ben de, son dönem Demirel’in çıkışlarını olumlamışsam da, yüreğimde taşıdığım bu acıyı unutamıyorum. Çünkü kendimi o ailenin bir ferdi sayacak kadar yakınım. Keşke Demirel o ağır suçu işlememiş olsaydı da, bugün Gezmiş, onun cenazesine katılan siyasi liderimiz olabilseydi. Tarih derslerle dolu...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları