Barış Doster

Ulusal bağımsızlık, milli savunma ve NATO

05 Şubat 2022 Cumartesi

ABD; yanına NATO’yu da alarak Doğu Avrupa’da, Karadeniz’de, Orta Asya’da yeni hamlelere, tertiplere başvururken bu saldırganlığını şöyle açıklıyor: “NATO’da açık kapı politikası vardır. NATO’nun yeni üye ülkelerle genişlemesi engellenemez.” Bu açıklamaya demokrasi, özgürlük, insan hakları gibi, emperyalizmin içini boşalttığı, saldırı ve işgallerine gerekçe yaptığı kavramları da ekliyorlar.  

 Oysa hepimiz biliyoruz, NATO; ABD emperyalizminin saldırı ve işgal aygıtıdır. Dünya barışı için en büyük tehdittir. Soğuk Savaş döneminde, SSCB, Varşova Paktı ve komünizm karşıtlığı değildir tek varlık sebebi. Bunun yanında, üye ülkelerin siyasetini yönlendirmek, onları ABD’nin denetiminde tutmaktır. O nedenle NATO; savunma ve güvenlik örgütü olmanın ötesinde, ideolojik, politik bir örgüttür. Siyasette merkez sağ ve merkez solu etkisi altına almış, yedek kuvveti yapmıştır ülkemizde ve dünyada.  

Bunun son örneğini dün gördük haberlerde. Halen NATO Genel Sekreteri olarak görev yapan, eski Norveç Başbakanı Jens Stoltenberg, Norveç Merkez Bankası başkanı oldu. Muhalefet, eski başbakanın, bu göreve atanmasına karşı çıksa da etkili olamadı. Stoltenberg’in çevreci hassasiyeti ve İşçi Partisi Genel Başkanlığı yaptığı düşünüldüğünde, bu durum onun karakteri, siyasi tutarsızlığı, koltuk hırsı, ülkemizde de tanık olduğumuz birkaç maaş birden alma tutkusuyla izah edilemez. Ahlak, etik, şeffaflık, demokrasi kültürü, yolsuzluk konularındaki duyarlılığıyla bilinen ülkeleri bile, NATO’nun nasıl zehirlediğiyle açıklanabilir. Anımsanacağı üzere, NATO’nun önceki genel sekreteri de Danimarka’nın eski başbakanı Anders Fogh Rasmussen idi ve bu görev için başbakanlığı bırakmıştı. 

NATO NE İŞE YARAR?  

Durum buyken, Türkiye’de muhafazakârından milliyetçisine, liberal demokratından sosyal demokratına uzanan geniş bir yelpazede NATO’nun bu kadar hararetle savunulmasının sebebi nedir? Siyasette, sivil-askeri bürokraside ve akademideki bu NATO etkisi nasıl açıklanabilir?  

 Birincisi, “NATO’ya girilir ama NATO’dan çıkılamaz” tezidir. İkincisi, “NATO silahı olmadan kendimizi savunamayız” şeklindeki yaklaşımdır. NATO’nun Türkiye’nin silah envanteri üzerindeki etkisi, silahların NATO ölçütleriyle uyum zorunluluğu gerekçe gösterilir. Üçüncüsü, “Türkiye’yi, Yunanistan’dan NATO koruyor. Çıkarsak Ege’de denge bozulur. Akdeniz’de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi NATO üyesi yapılır” yönündeki görüştür. Dördüncüsü, “Türkiye, NATO’dan çıkarsa Rusya’nın etkisine girer” iddiasıdır. Beşincisi, “Türkiye, NATO’dan çıkarsa demokrasi daha da zayıflar, rejim daha da otoriter olur” endişesidir.  

 Oysa bu yaklaşımların hiçbir temeli yoktur. Türkiye’de siyasetin sağa kaymasında, mafya-siyaset ilişkilerinde, gericiliğin yükselmesinde, darbeler ve darbe girişimlerinde ABD ve NATO desteği açıktır. Türkiye; Cumhuriyetle birlikte kurup geliştirdiği ulusal sanayiden, milli savunma sanayisinden, ABD’nin artan etkisi ve NATO üyeliğiyle vazgeçmiştir. Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası, milli savunma sanayisi yönündeki adımları, NATO’ya rağmen atmıştır. NATO’da ABD’nin dediği olur ve İsrail, adeta gizli bir üye muamelesi görür. ABD ve NATO; Türkiye’nin taraf olduğu tüm ikili ve çoklu sorunlarda karşı saftadır. Kısacası NATO, Türkiye için en büyük beka sorunudur.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları