Ayşegül Yüksel

Yıldız Kenter’i anarken...

10 Kasım 2020 Salı

Yıldız Kenter geçen yıl 17 Kasım’da aramızdan ayrıldı. Tiyatromuzun gelmiş geçmiş en büyük yıldızıydı. Yıldız, 60’ı aşkın yıl boyunca 5 ayrı kuşaktan insanın coşkuyla izlemiş olduğu bir “diva”ydı. Aklımızda ve yüreğimizde ona ayırdığımız yer hiç boşalmadı...

1948’de Ankara Devlet Tiyatrosu’nda, Shakespeare’in “On İkinci Gece” oyununun Olivia’sı olarak yıldızlaştı. Hiç sönmedi. 1959’da İstanbul’a yerleştikten sonraki ilk oyunu Müşfik’le oynadığı “Salıncakta İki Kişi”ydi. Oyunu başyapıt sayılmasa da Kenterler İstanbul’u büyülemeyi başardılar. Sonra “Çöl Faresi” ile popülerlik kazandılar. Tiyatronun çetin ceviz oyunlarından olan John Osborne’un “Öfke”si ise onları doruğa taşıdı.

Her yaştan kadın karakteri canlandırdı

1962-63 döneminde Ionesco’nun tek perdelik “Sandalyeler” ve “Ders” oyunlarının ilkinde 100 yaşında bir kadını, ikincisinde de bir öğrenciyi oynuyordu Yıldız. Her yaştan kadın oyun kişilerini rahatça yorumluyordu. 1963’te Çehov’un “Martı”sında canlandırdığı gencecik Nina’dan yaşça büyük, bir yıl sonra sunulan Edward Albee’nin “Kim Korkar Hain Kurttan” oyununun Martha’sıyla ise yaşıttı.

Kent Oyuncuları 1964-65 döneminde Brecht’in “Üç Kuruşluk Operası”nın ülkemizdeki ilk yapımını sunarken, Yıldız’ın fahişe Jenny’yi epik değil de dramatik biçemde oynaması Brecht uzmanlarını kızdırmıştı. Usta bir şarkıcı ve dansçı olarak ulaştığı başarı yine de gölgelenmedi.

Yıldız Kenter’i yakından ilk kez 1968 yılında gördüm. 40 yaşındaydı, yaşamda gördüğüm en pürüzsüz, en saydam cilde sahipti. Kestane rengi gür saçları omuzlarına dökülen, güzel duruşlu, zarif bir kadın...

Kent Oyuncuları’nın “dünya prömiyeri”ni yaptıkları “Nalınlar”, “Fadik Kız”, “Derya Gülü”, “Pembe Kadın” gibi Türk oyunlarının arasında -1967’de Kenter kardeşlerin ustalığı bağlamında “tarih yazan”- M.C. Anday’ın “Mikado’nun Çöpleri” de yer alıyordu.

Kenter Tiyatrosu’nu yaptırdı

1968-69 döneminde, Yıldız’ın yoğun çabalarıyla Harbiye’de yapılan Kenter Tiyatrosu’nun açılış oyunu “Hamlet”ti. Yıldız, Kraliçe Gertrude’u canlandırıyordu.

Yıldız Kenter’i ikinci kez 1970 yılında New York’taki bir etkinlikte yakından gördüm. 1965’te evlendiği Şükran Güngör ile mutluluğu bulmuştu...

1970’te Çehov’un “Üç Kız Kardeş”inde Olga, 1978’de “Vanya Dayı”da yaşlı anne yorumlarından geçerek 1984’te Güngör Dilmen’in -birçok kadın oyun kişisini tek kadın oyuncunun canlandırdığı- “Ben Anadolu”sunun “dünya prömiyeri” ile gündeme oturan Yıldız Kenter 1997-98 döneminde “Maria Callas” oyununda ünlü sopranoyu büyük ustalıkla yorumluyordu. 2000’lerin başında ise kendi yaşamöyküsünü anlattığı “Hep Aşk Vardı” ile seyirciyi kucaklıyordu. Kısa bir süre sonra ne yazık ki Şükran Güngör’ü yitirecekti.

70’li yaşlarındayken Ankara Kalesi’ndeki restoranlardan birinde buluşmuştuk. Kale’den aşağı inen dik yokuşta yüksek topuklu terliklerle bir oraya bir buraya koşarak, çocukluğunda ailesiyle oturduğu evi tanımaya çalışıyordu. (Bir iki yıl önce de “Martı”da -bu kez- Arkadina’yı oynarken sahnede amuda kalkmış, birkaç da perende atmıştı.)

80’indeyken tek başına sahnedeydi

2007-2008 döneminde -80 yaşındayken- “Ben Anadolu”yu bir kez daha sunmaktaydı. Emekli Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından “bu zor oyundaki aşırı yorucu yorumu” nedeniyle eleştirilmişti.

Kendisini emekliliğe hazırlayışı 2009-10 döneminde “Kraliçe Lear” oyunuyla başladı belki de. Ezberde zorlandığı için bir genç kızı yardımcı olarak tutan kıdemli oyuncuyu canlandırdığı bu oyunu Yıldız’ın yaşamıyla özdeşleştirmek olanaksızdı. Çünkü Yıldız, çevresindeki herkesten daha enerjikti.

Arada bir telefonla arardı. Sesini etkileyici bulduğu eşimin hatırını, “Güzel sesli eşin nasıl” diye sorardı. Son telefonunda ise telaşlıydı; özel bir üniversitede ders vermeye başladığını, çocukların okumaları gerektiğini söyleyerek bütün kitaplarımı acele yollamamı istemişti.

Bir süre sonra ise bütünüyle emekli etti kendini...

Keşke biraz daha yaşasaydı da canı gibi sevdiği Kenter Tiyatrosu’nu sayın Ekrem İmamoğlu’nun çabalarıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin satın aldığını ve bu binanın özel toplulukların kullanımı için değerlendirileceğini öğrenmiş olsaydı...

Ama bilinmez, belki de gökyüzünde parlayan yıldızlardan biridir şimdi. Parlaması sevincindendir...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

‘Öteki’nin dramı 22 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları