Ayşegül Yüksel

İnsanlığın kara deliği

21 Kasım 2017 Salı

Önce ‘Dionysos’un Dönüşü’ başlıklı yapıtı (Habitus Kitap) için TÜYAP Kitap Fuarı’nda söyleşi ve imza; festivalin ilk günü (13 Kasım) ‘Bir Daha’ oyununun sonuncusu olduğu ‘Üçleme’nin ilk iki metni ‘Alarme’ ve ‘Amore’un film gösterimleri; aynı gün içinde ‘Küreselleşme Çağında Oyuncu’ başlıklı söyleşi; ardından, ‘Bir Daha’nın (14-15 Kasım) sunuluşu...

Ünlü tiyatro adamı, Attis Tiyatrosu’nun kurucusu Theodoros Terzopoulos 21. İstanbul Tiyatro Festivali’ni işte böyle kucakladı. Terzopoulos, tiyatromuza dost bir ‘komşu’... Onu 1990’daki İstanbul Tiyatro Festivali’nde, Euripides’in ‘Bakkhalar’ oyunuyla tanımıştık. 1999’da Attis Tiyatrosu - İstanbul Tiyatro Festivali ortak yapımı, Türk ve Yunan oyuncuların yer aldığı ‘Herakles’in İnişi’nde yine Terzopoulos imzası vardı. 2006’da Türk ve Yunan oyuncularla birlikte kotardığı, Aeskilos’un ‘Persler’i sunuldu. Türk, Yunan ve Alman oyuncuların yer aldığı, Aeskilos’un ‘Zincire Vurulmuş Prometheus’ oyunu ise Attis Tiyatrosu Atina Festivali – İstanbul Avrupa Başkenti 2010 – Essen Avrupa Kültür Başkenti 2010 ortak yapımıydı. Sanatçı yedi yıllık bir aradan sonra ‘Bir Daha’ ile bir kez daha İstanbul’da...

Siyah beyaz sahnede siyahlar içinde erkek (Antonis Myriagkos) ve dişi (Sophia Hill) iki oyuncu. Sahnenin iki köşesinde oturdukları yerden sessizce ayağa kalkarak bir örnek adımlarla birbirlerine yaklaşıyorlar. Sessizlik içinde oluşan hareketlerindeki kusursuz uyum ustalıklı bir dans gösterisini çağrıştırıyor. Ne ki ikisinin de ellerinde tuttuğu 4 dev usturanın vahşi parıltısı, sahne olayının tüketici/‘yok edici’ dokusuyla buluşturuyor seyirciyi. Antik Yunan tiyatrosunun ‘dinsel ritüel’den kaynaklanan ‘çatışma’ özlü devinimi, Terzopoulos’un simgesel koreografisiyle buluşunca, sahnede 55 dakikası izlenen sonsuz bir ‘iç çatışma’ya dönüşüyor.

‘Çatışma’nın simgesel boyutunda sevişme örgesi var. Birbirine dik ya da koşut çizilmiş dar yollarda biçimlenen hareket düzeni, önce yavaş, sonra da yoğunlaşan bir tempoyla, oyun kişilerini daracık bir eşikteki birleşme anına yaklaştırıyor. Kıyıcı/ kesici bir tehlike oluşturan usturaların bu süreç boyunca bedenlerle iç içe geçişini izlerken, ‘birleşme’ olgusunun, Antik Yunan komedisinin üremeyi kutsayan, ‘yaşama dönük’ yanını değil, Sophokles’in tragedyasında Oedipus’un annesi Iokasta ile evlenerek yarattığı yazgının ‘ölümcül olan’ yanını görüyoruz.

Yaşanan, ‘günahlardan arınma’ çabası olsa da, iki bedenin içine dolan ‘kan’ (çünkü birbirlerini kanatıyorlar) onları daha derin acılara çekiyor. (Oedipus’un çektiği acı, Ortodoks inancının ‘günah duygusu’ ile mi buluşuyor’?) Thomas Tsalapatis’in şiirinden uyarlanan kısa metin, şarkı ya da çığlık biçiminde, kısacık süreçlerde dökülüyor ikilinin dudaklarından. ‘Bir gün toprağın altına girersem, günahlarımın ağırlığını sen taşıma, sevgilim’ dizelerinin yinelendiği, ölümcül (usturalarla görselleştirilmiş) bir erotizm ikliminde biçimleniyor sevişmeyle simgelenen umutsuz ‘arayış.’ ‘Arayış’ın temelinde, Antik Yunan tragedyasının irdelediği, Brecht tiyatrosunun da toplumsal bağlamda araştırdığı ‘kötülük’ olgusunu bulup çıkarmayı, bir başka deyişle, insanlığın bilinmezini içeren ‘kara delik’ten ötesine geçmeyi amaçlayan bir sorgulama var.

Terzopoulos, ‘aranan’ın ‘hiçlik’ olduğunu söylüyor. Samuel Beckett’in yapıtlarında ulaştığı ‘hiçlik’ noktasına, kendisinin de ‘sahne dili’ yoluyla ulaşmayı amaçladığını, ‘Bir Daha’nın sonrasındaki söyleşide belirtiyor. Terzopoulos ve usta sanatçılarından, ‘modernite’nin ‘iç dünyamız’a bakışının kusursuz anlatımını izliyoruz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

‘Öteki’nin dramı 22 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları