Ayşe Yıldırım

Erdoğan neden kaçıyor?

07 Eylül 2017 Perşembe

Yıl 1858. Abraham Lincoln ile senatör Stephen Douglas karşı karşıya geliyor. 19. yüzyıl, elbette o tarihlerde televizyon henüz icat edilmediği için büyük olasılıkla halkın karşısına çıkıyor ve tartışıyorlar. Üstelik bunu altı kez daha tekrarlıyorlar.
Televizyonun icadından sonra yani 20. yüzyılda bu tartışmalar televizyon ekranlarında da sürüyor ABD’de. Ancak 1960’lı yıllardan sonra düzenli hale geliyor.
Her seçim öncesi adaylar televizyon ekranlarında “saygın” gazetecilerin karşısına çıkıyor. İç ve dış politikaya dair tüm sorulara açıkça yanıt veriyor. Üstelik sadece başkan adayları da değil vali ve senatörler de televizyon ekranlarında karşılıklı düelloya çıkıyor. Amaç belli; kararsız seçmeni etkilemek ki ABD’de bu oranın yüzde 25’lerde olduğu tahmin ediliyor.
Sadece ABD’de değil elbette İngiltere, Fransa, Kanada, İtalya, Danimarka, Avustralya, Güney Kore, Tayvan, Afganistan, İran... Batısından doğusuna, kuzeyinden güneyine dünyanın pek çok ülkesinde bu tartışmalar seçim süreçlerinin vazgeçilmezidir. Sadece bu yıl Fransa’da seçim öncesi 9 aday tam 4 saat televizyonda tartıştı.
2009’da Mongolya ve İran, 2012’de Mısır ilk televizyon tartışmasını yaptı.
21. yüzyıla ayak uyduran İspanya 2015 yılında internet ortamına taşıdı bu tartışmaları.
Dünyada artık siyasi bir kültür haline gelen bu tartışma ya da düello Türkiye’de ne yazık ki unutuldu.
“Hazır yapılmışı var onun üzerinden tartışalım hem de kötüleriz” siyaseti son birkaç gündür AKP yöneticilerinin ve medyasının gündeminde. Merkel ve Schulz’un düellosuna da bu gözle bakıldı.
Kısa bir bilgi notu; Merkel ve Schulz’un düellosunu Almanya’da 20 milyon kişi izledi. Düello öncesi yapılan kamuoyu araştırmalarına göre seçmenin yüzde 22’si düello sonrası oyunun rengini değiştirebileceğini söyledi (Yaklaşık 6.8 milyon seçmen). Kararsız seçmenlerin yüzde 43’ü de bu düellonun sonucuna göre eğilimini belirleyebileceğini belirtti.
Yani Merkel ve Schulz için çok önemli bir tartışma programıydı bu.
Türkiye’deki son lider düellosu 2002 yılında Recep Tayyip Erdoğan ile dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal arasında yaşanmıştı. O tarihten beri de ekranlarda böyle bir tartışmaya şahit olamadık.
Kabaca bir hesap yaparsak bugünün 20’li yaş gençleri böyle bir programı Türkiye’de hiç izlemedi. Öyle ki AKP’nin seçilme yaşını 18’e düşürdüğü o gençlerden biri yarın öbür gün Meclis’e bu demokrasi kültürünü hiç bilmeden girecek.
Şu anda cezaevinde bulunan HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş da, CHP lideri Kılıçdaroğlu da her fırsatta Erdoğan’ı “hodri meydan” diyerek ekranlarda tartışmaya çağırdı.
Aldıkları yanıtı biliyoruz. “Ne tartışacağım ben onlarla” diye başlayan ve “terör”le suçlamaya kadar varan cümleler...
Ee tabii ortada prompter olmayacak. Tartışma programının temel kuralları olacak. Oturumu gerçekten “saygın” bir gazeteci yönetecek. Soruları sandalyenin ucunda el pençe divan oturarak “eyvah ağzımdan yanlış bir şey kaçırırsam yandım” telaşında olmayan gazeteciler soracak. Konuşma süreleri eşit verilecek. Öyle bal mı yediniz, torununuz nasıl oldu gibi siyasi magazin ve “çanak” sorular sorulmayacak...
Hakaret etmeden, bağırıp çağırmadan, soyut suçlamalar olmadan yüz yüze yapılacak bir tartışma programından niye kaçıyor Erdoğan?
Üstelik Kılıçdaroğlu, “Senin söylediğin bir televizyonda olsun. Havuz medyasının dünya kadar televizyonu var. Senin televizyonların. Gel karşıma. Bir marj daha veriyorum. Sen yarım saat konuş, ben 10 dakika konuşacağım” demesine rağmen Erdoğan, böyle bir düellonun sonuçlarından mı korkuyor?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Son bir soru ve veda 13 Eylül 2018
Siyasal yangın 30 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları