Aydın Engin

Fit olmak boyun eğmektir

09 Mayıs 2016 Pazartesi

Bugünlerde sosyal medya denen
Twitter ve Facebook gibi iletişim ortamlarında turladınız mı?
Bir deneyin, şaşıracaksınız.
Davutoğlu güzellemeleri okuyacak ve güleceksiniz.
Güzellemelerin ortak noktası aşağı yukarı şöyle:
Davutoğlu AKP’li filandı ama hiç olmazsa İngilizce, Almanca gibi iki yabancı dil bilen, profesörlüğe kadar yükselmiş bir akademisyendi. Bu belli bir kalite demek. Tayyip Erdoğan onu yedi ve yolladı. Şimdi kaldık Erdoğan ve ona biat etmiş adamlarıyla baş başa…”
Yanlış mı ?
Evet ve hayır.
Yanlış.
Yanlış, çünkü Davutoğlu’nun 21 aylık başbakanlık dönemi, Kürt illerinde en çok sivilin hayatını kaybettiği; Kürt illerinin sahici savaş alanlarına döndüğü, kentlerin, kasabaların tümüyle tahrip edildiği bir dönem.
Davutoğlu’nun 21 aylık başbakanlık dönemi, zaten başlangıcında Davutoğlu’nun hastalıklı düş dünyasının yol açtığı Ortadoğu politikasında Türkiye’nin bataklığın en dibine çekildiği dönem oldu.
Avrupa Birliği ile utanç verici bir insan ticareti pazarlığı olarak yürütülen göçmen sorununun en karanlık dönemi de Davutoğlu’nun başbakanlık dönemine denk düşüyor. Pazarlıkta Avrupa ülkelerinin elini zayıflatmak amacıyla Ege kıyılarında derme çatma göçmen tekneleriyle ölüme yolculuğa göz yumuluşu, ölmeyip Yunan adalarına ulaşabilen göçmenlerin de yine siyasal koz olarak kullanıldığı ayıp aylarda da Davutoğlu Başbakanlık koltuğunda oturmaktaydı.
Ardından güzellemeler düzülen, siyasetten uzaklaştırılmasına hayıflanılan, “Erdoğan gitseydi de o kalsaydı” anlamına gelecek satırlar döktürülen Davutoğlu’nun birkaç marifetini saydım.
Daha sayayım mı ?
Doğru.
Tayyip Erdoğan öylesine kötücül bir siyasal kişilik; öylesine tutkularının tutsağı olmuş bir siyaset esnafı, öylesine kin tutan ve kininden vazgeçmeyen bir lider ki, onun yanında Davutoğlu sütten çıkmış kaşık değilse bile “Ama öteki kadar da değil yani” dedirten çıkışların sahibi.
Gerçekten de Erdoğan suratı nefretten kararmış bir halde “Ne barış süreciymiş? O da neymiş. Yok öyle şey. Sonuna kadar gideceğiz” diye kükrerken Davutoğlu barışçıl bir sürece giden yolun kapısını biraz (çok az) aralık tutuyordu.
Tayyip Erdoğan hem Cumhurbaşkanlığı makamında oturup, hem Can Dündar ve Erdem Gül için yargıdan önce yargıç cüppesi kuşanıp “Cezalarını görecekler. Bunu onların yanına bırakmam” diye fetva verirken Davutoğlu cılız bir sesle de olsa “Tutuksuz yargılanmalarını tercih ederim” diyordu.
Erdoğan Anayasa Mahkemesi gibi kilit bir kurum için, “Onun kararını tanımıyorum, yerel mahkeme de tanımamalıdır” der, diyebilirken, Davutoğlu hiç olmazsa susmayı yeğleyebiliyordu.

***

İyi hoş da, bu nedenlere dayanıp ve bu olgulara bakıp Erdoğan yerine Davutoğlu’nu mu tercih edeceğiz?
Yani Davutoğlu’na fit mi olacağız?
Bu bağlamda fit olmak aslında boyun eğmek, kaderine razı olmak demek. Kaderini değiştirmeyi artık düşünemez hale gelmek demek.
Ne yani, veba ile kolera arasında ne diye tercihte bulunalım ki?
Tıp biliminden ve doktordan yanayız” deyip çıkarız işin içinden.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları