Aslı Aydıntaşbaş

Oyun içinde oyun

24 Eylül 2017 Pazar

Televizyon haberlerini sunanlar, “Sular ısınıyor” deyip duruyor. Irak Kürdistan Bölgesi referandumu, muhtemelen bugün gerçekleşecek.
Ankara, uzun süre bu referandum konusunda pasif kaldı. Daha düne kadar iktidar çevrelerinde Irak Kürdistan Bölgesi’nin Türkiye için değerli bir müttefik olduğu ve Irak’tan kopmasının “dünyanın sonu olmadığı” düşüncesi hâkimdi. (Bana sorarsanız aslında çok yanlış da değildi bu fikir.)
Ama ne olduysa son dakikada, biraz da Devlet Bahçeli’nin bastırmasıyla, farklı bir üslup gelişti. Her vakada olduğu gibi, yine duygusal bir refleks gelişti. “Vay yıllardır beslediğimiz Barzani bizi nasıl dinlemez” dendi. Ankara, son saniyede referandumu engelleme gayretine girdi; ancak bunun için tehditler savurarak yanlış taktik uyguladı. “Kürt inadı” diye en başta Kürtlerin sevdiği bir ifade vardır. Bu hesaba katılmadı; Barzani’ye referandumu yapmak dışında açık kapı bırakılmadı.
Bu işlere biraz da tarihsel pencereden bakmak lazım. Dün Başbakan Binali Yıldırım’ın 90’lı yıllardan hepimize çok tanıdık gelen “Barzani Efendi” ifadesiyle seslendiği Mesud Barzani, Molla Mustafa Barzani’nin oğlu. Hayatını bağımsızlık davasına vermiş, yarım asırdır Bağdat’la mücadele eden bir aileden söz ediyoruz.
Birkaç yıl önce Ankara uçağında Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin eski başbakanlarından Barham Salih’e rastladım. O dönem, Irak Kürtlerinin Tayyip Erdoğan’a büyük hayranlığı vardı. Konu konuyu açtı, Salih hiç unutmadığım şu cümleyi sarf etti: “Biz Kürtler, geçen yüzyılın kaybedeni olduk. Bu yüzyıl bizim olacak.”
Irak Kürdistan Bölgesi’ni her ziyaretimde, bu hissin toplumun farklı kesimlerince paylaşıldığını gördüm. Kürtler önce Sykes-Picot, sonra Sevr, sonra Mahabat Cumhuriyeti, sonra Kissinger dönemi ve tabii Saddam döneminde Batı tarafından “aldatıldıklarını” düşünüyorlar. Bölgedeki tüm aktörlerin kendilerine kazık atmaya hazır olduğunu düşünüyorlar. Bu anlamda Barzani ve Ankara arasında kurulan güven ilişkisi iki taraf için de değerliydi. Şimdi olan, bu hissin kaybedilmesi.
Tabii son süreçte Barzani’nin de hataları oldu. Geçen yazımda da değindiğim nedenlerle Kerkük’ü referandum dışı bırakmalıydı. Ayrıca Erbil yönetimi, Türkiye’yi yanlış okudu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın dışarıdan göründüğü kadar “mutlak hâkim” olmadığını kavrayamadı. Bugün MHP, tarihinde hiç olmadığı kadar güçlü. Erdoğan’ın 15 Temmuz sonrası devlet içinde ittifak yapmak zorunda kaldığı diğer güçler ise, bambaşka öncelikler taşıyor. Ankara’da paylaşılan bir iktidar var ve bu paylaşımın ortak dili, Türk milliyetçiliği. Tüm bunlar Türkiye’yi, stratejik anlamda akılsızca da olsa, Barzani’ye meydan okumaya itiyor.
Ancak Barzani, ne Ankara, ne de AKP açısından kaybedilemeyecek kadar değerli bir müttefik. Zira Irak Kürdistan Bölgesi, Almanya ve İngiltere’den sonra Türkiye’nin en yoğun ticaret yaptığı ülke. Stratejik anlamda bölgede İran’ın güdümündeki bir Şii kuşağına karşı önemli bir denge unsuru.
Daha da önemlisi, içeride Kürt politikası namına bir şey bırakmayan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kendi propagandasına temel oluşturan “Bakın biz bütün Kürtlere değil teröre karşıyız” tezinin yegâne dayanağı. Şunun şurasında AKP’de hâlâ birkaç milyon Kürt oyu kaldıysa, bunun nedeni iktidarın Barzani’yle dostluğu ve bunun getirdiği ekonomik çıkar paylaşımı.
İktidarın bütün bunları tehlikeye atacağını sanmıyorum. MGK kararının sert üslubuna rağmen, sınırda 3-5 uçak uçurmak, bir dönem sınır ticaretini durdurmak ötesinde bir yaptırım da beklemiyorum. Türkiye aynı anda hem Erbil’de Barzani, hem Sincar’da PKK, Suriye’de IŞİD, Afrin’de YPG ve İdlib’de El Nusra ile savaşmaya niyetlenirse, bilin ki oyunun içinde oyun var.
Bunu ben görüyorsam, herhalde Ankara’dakiler de görüyordur...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaklaşan facia 6 Eylül 2018
Bu mu devlet aklı? 26 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları