Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Yasaksız olmuyor mu?

19 Haziran 2020 Cuma

Adam tren yolculuğuna çıkacak, karısından son talimatları alıyor.

Kadın her bir şeyi teker teker tembihledikten sonra ekliyor:

- Az daha unutuyordum, bir de biletine iyi bak, son vagon olmasın; kazalarda en tehlikelisi son vagonlar.

Adam bu uyarı üzerine saf saf soruyor:

- Peki, madem bu kadar tehlikeli, son vagonları neden kaldırmıyorlar?

Malum bizde ne zaman bir tehlike, sakınca ya da sorun söz konusu olsa hemen ya iptal kararı verilir ya da yasaklama.

Yassah hemşerim!”in anlam ve önemini çözemeden Türkiye’yi okuyamazsınız.

Gerçekten yasakçı kafa en büyük sorunlarımızdan biri.

Bununla birlikte, son zamanlarda yaşadıklarımız bizi yasaklar istemeye zorlayacak gibi görünüyor.

***

Koronavirüs salgını yüzünden konan yasakların büyük ölçüde kaldırılması üzerine vaka sayısı birden arttı. 900’lere kadar inmiş olan vaka sayısı “normalleşme” üzerine 1500’e çıkınca, uzmanlar endişelerini dile getirdiler.

Her ikisi de pandemi olayı üzerine oluşturulan Bilim Kurulu’nun üyeleri olan Prof. Dr. Tevfik Özlü ile Prof. Dr. Hasan Tezer, 1500 rakamının alarm olduğunu, 2 bin düzeyine ulaşılması halinde bazı yasakların yeniden ele alınmasının gündeme geleceğini açıkladılar. Çarşamba günü toplanan Bilim Kurulu’nun uyarısı üzerine, İstanbul, Ankara ve Bursa’da maskesiz sokağa çıkma yasağı konuldu.

Peki, yasaklar döneminde elde edilen sonuçlar tatminkâr mı?

Yapılan araştırmalar, Türkiye’nin vaka sayısında mutlak rakamlar sıralamasında 11. sırada, ölüm sayısında mutlak rakamlarda 17. sırada yer aldığını gösteriyor. Nüfusa oranla vaka sayısında sıralamanın 41. basamağında yer alan Türkiye, nüfusa oranla ölüm sayısında ise 51. sırada bulunuyor.

ABD, İtalya ve Fransa gibi ülkelerle karşılaştırıldığımızda bütün çarpıklık ve aksaklıklarına, bayram günü köprü geçişlerini bedava yaparken, aynı anda da sokağa çıkma yasağı ilan etmedeki komikliğe rağmen durumun pek de fena olmadığını söylemek mümkündür.

Ama şu anda, elde ettiğimiz sonuçları yitirmek tehlikesiyle karşı karşıyayız. Hemen belirteyim, bu durumda olan yalnız biz değiliz; birçok ülkede yasakların kalkmasından sonra, vaka sayısının yükselmesi ilk tedbirlere yeniden dönülmesi olasılığını doğurdu.

Zaten yasaklar kalkarken de endişeler dile getirilmişti. Ama salgının zorunlu kıldığı yasakların sürmesi, sosyal ve ekonomik açıdan üstesinden gelinmesi güç, büyük sıkıntılara neden olacaktı. Her yerde aynı olan bu durumu en iyi, kâğıt toplayıcı bir çocuk şöyle dile getiriyordu:

- Ne yapalım açlıktan ölmek yerine koronadan ölürüz!

***

Ama alarm zillerinin böylesine çalması kader değil, herkes uygulaması çok da güç olmayan maske - mesafe - hijyen kurallarına uysaydı, böyle bir tehlike oluşmayabilirdi.

Ama gazetelerden, TV ekranlarından görüyoruz ki kuralları hiçe sayanlar gırla.

İnsanlar göz göre göre kendilerini tehlikeye atan bu fütursuzluğu nasıl yapıyor?

Galiba neden - sonuç ilişkisinin yadsınması demek olan “bir şey olmaz”cılık, durumun baş nedeni. Onun bir özel türü olan “başkalarına olur, benim başıma gelmez” yanılgısı da vurdumduymazlığı şahlandırıyor.

Bütün dünyada çevre sorunlarında da durum aynı. İnsan türünün sonunu getirebilecek yaşamsal tehlikeye karşın, önlem alınmıyor, alınamıyor.

Homo sapiens, bu kadar zekâsına, bilimdeki buluşlara, çok gelişmiş bir teknojiye egemen olmasına karşın, kendi kendini yok edecek davranışlardan, yasaklar olmadıkça vazgeçemiyor.

İşin kötüsü, tehlikeyi doğuran da yasağı getiren de son irdelemede aynı güç olduğundan iş daha da içinden çıkılmaz bir hal alıyor.

Ne dersiniz, yoksa Homo sapiens sanıldığı kadar akıllı değil mi?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları