Türkiye'yi Savunmak

31 Temmuz 2011 Pazar
\n

Sevgili,

\n

Her ikisiyle de tanışıklığım kırk yılın ötesine dayanan ve bu hafta birbiri ardından yitirdiğimiz önemli iki insan, Bakır Çağlar ile Arslan Başer Kafaoğlu, düzenin efendilerinin hoşuna gitmeyen, aykırı kişilerdi.

\n

Anayasa hukuku konusunda ve insan hakları alanında yetkinliğini herkesin teslim ettiği Bakırı hukuk fakültesinin son sınıfında tanımıştım. Benden 11, Bakırdan 13 yaş büyük Arslan Başer Kafaoğlunu tanıdığımda ise, Akşam gazetesinin daha yirmili yaşlarını doldurmamış, çiçeği burnunda dış politika yazarıydım.

\n

Bakır ile aynı fakültede okuduk, Arslan Başer ile aynı gazetelerde yazdık.

\n

Şimdi bakıyorum da, bana hep aynı cephenin zaman zaman değişik, zaman zaman aynı saflarında yer almışız gibi geliyor.

\n

Hangi cephediye soracak olursan, Türkiyenin insanlarını savunan cephederim. Öyle bir zehaba kapılacağını sanmam, ama yine de uyarmak isterim: Sözünü ettiğim savunma, ulusunu herkesten üstün gören, ırkçı şoven bir tavır olmayıp, insan haklarını, demokrasiyi, hukukun ve emeğin üstünlüğünü de içeren bir savunmaydı.

\n

Arslan Başer ve benden farklı olarak Bakır bir ara Türkiyenin resmi savunmanıydı da.

\n

***

\n

Üniversitede, kürsü başkanı olarak anayasa hukuku ve insan hakları dersleri veren Prof. Bakır Çağlar, Strasbourgdaki AİHM önünde Türkiyenin savunmanlığı görevini de üstlenmek durumunda kalmıştı bir dönem.

\n

Onun görüşünde bir insan için bunun ne denli çelişkili ve güç bir iş olduğunu düşünürken, aklıma hep, birçok başkentte Türkiyeyi Büyükelçi düzeyinde temsil etmiş olan bir arkadaşımın, Türkiyede demokrasi özgürlük ve insan haklarının ayaklar altına alındığı bir dönemde büyükelçi olarak basının sorularına yanıt vermek durumunda kaldığında neler hissettiğini anlatması gelirdi.

\n

- Düşünebiliyor musun Ali? Bir yandan gazetecilerin sorularına Türkiyenin resmi yanıtlarını verirken, öte yandan kendi kendime, Ben burada ne arıyorum, asıl yerim dışarıdaki özgürlük göstericileri safları derdim hep, diye dert yanmıştı.

\n

Bakır Çağlar da, kaçınılmaz olarak, aynı ikilemin içine düşmüş olmalı ki, bir süre sonra Türkiye savunmanlığından istifa etti.

\n

Bence iyi de etti.

\n

Hatta diyebilirim ki, asıl savunmaklık işlevi gerçekten o zaman başladı.

\n

Çünkü bir insanın ülkesini savunması, orada iktidarı ellerinde tutanların onun adına yaptıkları yanlışları da doğru göstermek için kırk dereden su getirmesi demek değil.

\n

Tam tersine, ülkeyi savunmak, onda olan ve tehdit edilen veya olması gereken, çağdaş insancıl moral değerleri, herkese, hatta zaman zaman ona karşı bile savunmak demektir.

\n

***

\n

Arslan Başer Kafaoğlu, işte bu tür bir Türkiye savunmanıydı, ülkesinin koşullarının kimseden geri kalmasına katlanamadığı için, onda bulunması gereken hasletlerin yaşama geçebilmesi uğruna mücadele etti ömrü boyunca.

\n

Bunu yaparken, hiçbir ikbal beklentisi olmadığı için, başına gelenlerden de yüksünmedi, yakınmadı.

\n

Oysa, donanımı, birikimi, ona yaşamı boyunca her türlü lüksü, unvanı sağlayabilirdi ve belki de o yolu tutmuş olsaydı bugün ölümünü bile neredeyse görmezden gelen yandaş medyada, devlet törenine dönüşmüş olan cenaze töreni ve yaşam öyküsü ile çarşaf çarşaf haberler çıkardı...

\n

Arslan Başere muhalif olduğu için kızanlar, herhalde Bakır Çağlara da, baskıcı Türkiyenin savunmanlığından istifa ettiğinde aynı gerekçelerle kızmışlardır. Ve pek muhtemeldir ki, üniversite kürsüsünde dile getirdikleri yüzünden onun sesini de kısmak istemişlerdir.

\n

İki ölüm bana bunları düşündürürken, toplumun bir bölümünün Arslan Başerin gidişine bu denli bigâne kalması da üzülmeme yol açtı.

\n

Oysa doğaldı. Çünkü ancak demokratik toplumlar, kendisinin ve değerlerinin gerçek savunmanlarını bağırlarına basarlardı, baskı ve bağnazlık toplumları olan diktalar değil.

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları