Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Rennan Pekünlü Hapis Yolunda

07 Kasım 2014 Cuma

Kasım ayıyla birlikte, eski Ege Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Rennan Pekünlü’nün hapse girmeden önceki sayılı günlerinin sonuna geliyoruz. Pekünlü eğitim ve öğretim özgürlüğünü kısıtlamak suçlamasıyla yargılandığı davada, İzmir 3. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 2 yıl 1 ay hapis cezasına çarptırılmış, cezası Yargıtay’ca onanmış, AYM’ye yaptığı başvuru reddedilmiş, aldığı sağlık raporuyla cezasının infazı ertelenmişti. Raporun süresi 20 Kasım’da doluyor ve Pekünlü’nün bu tarihten sonra 10 gün içinde hapse girmesi gerekiyor.
Rennan Pekünlü aslında Anayasa Mahkemesi’nin kararına uygun olarak, YÖK’ün kendisine verdiği direktif doğrultusunda hareket etmiş. Üstelik, onun tespitten öteye geçmeyen eylemleriyle eğitim ve öğrenimi aksayan öğrenci de yok. Ama yine de hapse girecek. Çünkü o kurban seçilmiştir. Şimdi bu davayla ilgili olarak Yargıtay Onursal Başsavcısı ve Türk Hukuk Kurumu Başkanı Sabih Kanadoğlu’nun hukuki değerlendirmesine bakalım:

***

“Ege Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. E. Rennan Pekünlü, Matematik bölümü öğrencisi Fatma Nur Gidal’ın 2011 yılında eğitim ve öğretim hakkını engellediği iddiasıyla açılan davada takdiren ve suç kastının yoğunluğu gerekçe gösterilerek İzmir 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 13.09.2012 günlü kararıyla sonuçta 2 yıl 1 ay hapis cezasına çarptırıldı. Yargıtay 4’üncü Ceza Dairesi 23.7.2013 tarihinde bu kararı oyçokluğu ile onadı. Bir üye, Ege Üniversitesi Rektörlüğü’nün Anayasa Mahkemesi kararına uygun genelgesine dayanarak karşı oy kullandı.
Kesinleşen bu karara temel olan eylemler, müdahil hakkında tutanak düzenlemek ve tutanağı kanıtlamak amacı ile fotoğrafını çekmek olarak gösterilmiştir. Eylemlerin suç oluşturması ve ceza yaptırımı ise TCK’nin 112’nci maddesinde yer almaktadır. Maddi unsur, cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla eğitim ve öğretimin engellenmesidir.
Olayı, suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ışığı altında ve bu sınırlar içerisinde tartışmak ve irdelemek gerekmektedir. Eylemlerde cebir ve tehdit söz konusu olmadığına göre hukuka aykırı bir davranış olarak kabulü olanaklı mıdır ve öncelikle eylemlerde hükümlünün suç işleme genel kastı var mıdır?

***

Bilindiği üzere Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) yükseköğretimde kıyafet kullanılmasına ilişkin 1989 ve 1991 tarihli kararları ile 1998, 2001 ve 2008 yıllarında verdiği parti kapatma davalarındaki tespit ve kabulü, 2008 yılında anayasanın 10 ve 42. maddelerinde yapılan değişiklikleri iptal eden kararı, türban olarak tanımlanan örtünün, dinsel bir simge olduğu ve anayasanın temelini oluşturan laiklik ilkesine aykırılık oluşturduğu yolundadır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) gerek Refah Partisi’nin kapatma sonucu yaptığı başvuru üzerine Büyük Daire olarak aldığı karar ve gerekse bireysel hak ihlali tespitleri için yapılan taleplerle ilgili kararları, Türkiye’deki uygulamaların hak ihlali olmadığı yönündedir. Anayasanın 153/ son maddesinde, AYM kararlarının, yasama-yürütme- yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı öngörülmüştür. Öyleyse AYM’nin kararları diğer yetkili organlar yanında, öncelikle Anayasa Mahkemesi’ni de bağlar. AYM tarafından değiştirilmediği sürece mahkemesinin bir bölümü tarafından göz ardı edilemez ve yok sayılamaz.
Buna rağmen AYM’nin ve AİHM’nin kararlarına bağlı kalınması ilkesi göz ardı edilmiştir. Pekünlü’nün adil yargılanma hakkı ile suç ve cezanın kanuniliği ilkesi yok sayılmıştır. Özellikle, derece mahkemesi kararının tespit ve sonuçlarının, adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir takdir hatası içermesine ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmesine rağmen, soyut bir ifadeyle AYM’nin bireysel başvuruları inceleyen Birinci bölümünün 23.01.2014 gün ve 2013/6401 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
Böylece, Pekünlü hakkında açılan diğer dört davanın aynı biçimde sonuçlanmasının yolu açılmıştır. Eğer bir suç varsa, AYM kararlarını bir genelgeyle uygulanmadan kaldıran YÖK Başkanı ve bu genelgeye uyan üniversite rektörleri, değişik kararlarla buna yardımcı olan Ege Üniversitesi Rektörlüğü ve olup bitene sessiz kalan siyaset adamlarına aittir. Türkiye’de zor yetişen onurlu, ilkeli, gerçek bir bilim adamı ve adalet duygusu, dini her zaman olduğu gibi siyasete alet edenlere kurban edilmektedir. Adalet umudu, artık ne yazık ki Türk yargısında değil, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndedir.”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları