Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Oysa...

18 Mayıs 2014 Pazar

Sevgili, Pazar günleri günlük siyasetin sınırlarından içeri sızmamaya özen gösteriyorum bildiğin gibi, diyaloğumuz daha ziyade sohbet çerçevesi içinde kalıyordu.
Ama bu kez, yaşanan acının büyüklüğü, insanların hiç de kader olmayan durumları karşısında onu kader kılarcasına ahmaklaşan umarsızlığımızın yol açtığı utanç, yukarıda sözünü ettiğim mülahazaları geçersiz kılıyor.
Şimdiye kadar yaşanan maden kazalarından ne hesap sorabildiğimize ne de ders aldığımıza göre, Soma’da yitirdiklermiz karşısında başımızı eğip itiraf edebiliriz:
- Bu olaydan hepimiz sorumluyuz, dolayısıyla hepimiz katiliz.
Öyle ya, demokrasilerde hesap sorulamıyorsa eğer, sorumlular hesap sorma durumunda olanlardır. Henüz öyle bir hesap sorulmadı.
Hesap verme konumunda olanların da azgınlaşıp etrafa saldıracak cüreti bulmalarının nedeni bu.
Ölümlere yanıyoruz, ama ölümler kadar yanmamız gereken başka bir husus da, ölümlere karşın bir şeyin değişmemesi, değişmeyecek olması olmalı.
Ünlü Macar şairi Sandor Petofi, bir şiirindeki “meçhul asker” öldüğünden çok, evladına böyle bir dünya bıraktığına yanar.
Bizde de son acı, bazı yanlışların düzelmelerine vesile olabilirdi.

***

Türkiye bugün tarihinde şimdiye dek görmediği ölçüde büyük bir bölünmüşlük ve parçalanmışlık olgusuyla karşı karşıya bulunuyor.
Kastettiğim, bize oy verenler ve vermeyenler diye iktidar tarafından yapılan ve gittikçe keskinleştirilen ötekileştirme eyleminin sonucu olan bölünmüşlük. Benzerini, tıpkı Demokrat Parti döneminde Adnan Menderes’in Vatan Cephesi uygulamasında gördüğümüz bu girişim, toplum açısından çok tehlikeli bir noktaya varmış bulunuyor.
İşte Soma faciası bu noktada, bu yanlışlığı düzeltebilecek bir rol oynayabilirdi.
Yüzlerce canı yitirdiğimiz Soma’da insanların verdikleri oylar, Türkiye genelinde olduğu gibi, yüzde 40’lar dolayında iktidardan yana, geri kalanı ise muhalefetin yanında olmak üzere bölünmüştü.
Ama facia bize gösterdi ki, ölüm herkesi parti ayrımı yapmaksızın vuruyor. Yani ortak bir acıdır söz konusu olan.
Sübjektivist, çağdaş ulus kavramının kuramcılarından Ernest Renan, ulusların oluşum sürecini anlatırken, ortak zaferlerin, hatta onlardan da çok, büyük ortak acıların ulus birliğinin oluşmasında çok önemli roller oynadığını belirtir.

***

Yakın geçmişimizde yaşadığımız olaylar bu gözlemi doğrulamaktadır. Korkunç 1999 depremi büyük bir ulusal felaketti. Ama bu felaketin hemen ertesinde büyük bir toplumsal dayanışma olgusuna şahit olduk. O güne kadar toplumsal olaylara ilgisiz, dayanışma duygusundan yoksun sanılan gençler, görülmemiş bir örgütlenme ile etkin bir dayanışma girişimini başlattı.
Felaket, dayanışma duygularını pekiştirmiş, büyük bir toplumsal birlik sağlanmıştı.
Soma’da yaşanan acının büyüklüğü de, aynı olgunun yinelenmesini sağlayabilirdi.
Başlangıçta umut verici gelişmeler de olmamış değildi.
CHP, Bakan Taner Yıldız’ın açıklamaları dışında herhangi bir açıklama yapmamak ve acıyı artıracak davranışlardan kaçınarak birlik ve beraberliği güçlendirecek davranışlardan yana tavır koyacağını açıklamıştı.
Bu durumda devletin gücünü elinde tutan iktidarın da büyük acının doğurduğu öfke patlamalarına karşı anlayışlı olması beklenirdi. Nitekim, Taner Yıldız da böyle bir tutumu benimsemiş görünüyordu.
Ama öyle olmadı. Başta Başbakan olmak üzere, iktidar canibi alabildiğine hoyrat davrandı, vatandaşa saldırdı, tokatladı, tekmeledi, gazladı. “Bir daha Soma’lar olmasın!” diyenlerin üstüne Soma’da TOMA’lar sürüldü.
Bir fırsat daha heba oldu.
Neden? Çünkü Türkiye’de iktidar, birlik beraberlik değil, karşıtlık, çatışma istiyor.
Bu, Sevgili, maden faciasından daha büyük bir cinayettir.
Ve hepimiz katiliz. Oysa böyle olmayabilirdi.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları