Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Ne Fark Edecek ki?

24 Mayıs 2014 Cumartesi

Nâzım bir şiirinde sesleniyordu Abidin Dino’ya:
- Mutluluğun resmini çizebilir misin Abidin?
Mutluluk bir süreç midir yoksa bir an mı, resmi çizilebilir mi, bilmiyordum, daha önceki güne kadar. Sonra önceki gün sabah Cumhuriyet’in 15. sayfasında Behiç Ak’ın “Kim Kime Dum Duma”sını gördüm.
Orada ocak kılığıyla, başlarında baretleri yanlarında kazmalarıyla oturmuş iki madenci arasında şu konuşma geçiyordu:
- Bu işler düzelmez. Ben her koşulda çalışmalıyım. Çünkü BORÇLUYUM. Bir an önce borçlarımı ödemem lazım!
Karşısındakinin şu yanıtı ise dehşet verici:
- Sanırım ki, bu işler ALACAKLI olduğumuzu fark ettiğimiz zaman düzelecek! İkinci işçinin yanıtıyla Behiç adeta bilincin resmini çiziyordu.
Eh bilincin resmi çizildiğine göre, mutluluğunki neden çizilmesin ki?
Toplumda, alacaklılar kendini borçlu sandıkları ya da borçlu gibi davrandıkları, borçluların kendilerini alacaklı olarak sunmayı başardıkları ve alacaklı olduklarını kabul ettirdikleri sürece bu işlerin düzelmesine gerçekten ihtimal yok.
Çok kişinin hoşuna gitmeyecek biliyorum ama yine de söylüyorum:
Sorun bir düzen sorunudur ve düzen sürdükçe “Soma”lar da, “TOMA”lar da sürecek.
Düzen yine yeni Soma’lar doğuracak ve doğan tepkilerin üstüne TOMA’lar yollayacak.

***

Bir yandan devletin kaba gücü, bir yandan bindirilmiş kıtaların baskısı, bir yandan ekmek parası kaygısı, bir kısır döngü sürüp gidecek.
Bütün mesele, Türkiye’nin şu anda 1860’lar İngilteresi’nde egemen olan vahşi kapitalizmin koşullarını yaşamakta oluşu.
Bu olayın en iyi farkına varıp en veciz şekilde dile getiren de Başbakan’dı.
Bakınız ne diyordu Başbakan Tayyip Erdoğan:
- İngiltere’de geçmişe gidiyorum, 1862’de, madende göçükte 204 kişi ölmüş, 1866’da 361 kişi ölmüş.
Bu laflar söylendiği zaman takvimler, 14 Mayıs 2014’ü gösteriyordu ve Başbakan’ın gösterdiği örneklerin üzerinden 150 yıl geçmişti.
Herkes bu lafları üzerine Başbakan’a kızdı. Oysa Allah söyletmiş olmalıydı, bu kez doğruyu söylüyordu. Çünkü 2014 Türkiyesi’nin madenlerinde egemen olan koşullar 1862-66 İngiltere madenlerinde egemen olan koşulların aynısıydı.
Ve 2014 Türkiyesi’nde emeğin statüsü, 19. yüzyıl İngilteresi’nin vahşi kapitalizmindeki emeğin statüsü ile aynıydı.
Yalnız madenlerdeki değil, toplumun tümündeki koşullar ve insana, emeğine, canına, hakkına, özgürlüğüne yaklaşım değişmedikçe, Türkiye’de hiçbir şey fark etmeyecekti.
Başbakan bu kez sebep sonuç ilişkisini iyi yansıtan doğru bir örnekleme yapmıştı.

***

Soma katliamı ertesinde, bir yandan içi yanan madenci yakınları tekmelenip dövülüyor, bir yandan da herkes kolları sıvamış gibi görünüyor.
TBMM’de, CHP’nin tehlikeye dikkati çeken ve önlemler isteyen gensoru önergesini reddeden AKP’liler şimdi ortak önerge gösterisi içinde.
Çalışma Yasası’nın değişmesinden, maden yasasında değişikliğe kadar, bir sürü önlemden söz ediliyor.
Bütün bunlar yapılsa ne olacak, emeğe yaklaşımın özü değiştirilmedikçe, sendikasızlaştırma, taşeronlaştırma, işyeri denetimini etkisizleştirme sürdükçe hiçbir şey değişmeyecektir.
Herkes biliyor ve görüyor ki,
Sendikasızlaştırmanın olmadığı madenlerde, kaza daha azdır... Çünkü orada, iş güvenliğine daha fazla önem verilmekte, denetim daha ciddi yapılmaktadır.
İşte bu yüzdendir ki, sendikasızlaştırma, taşeronlaştırma ile maden kazaları arasında birebir bağlantı mevcuttur.
Şu anda sendikasızlaştırma, taşeronlaştırma, kayırmanın egemen olduğu düzende bütün denetimlerin göstermelik olduğunu kaç kişi TV kameralarının karşısında yüzümüze haykırdı.
Bütün bunlar değişmeden yasalar, yönetmelikler değişse ne fark edecek ki?
Gerçek alacaklı gerçek alacaklı olduğunu anlayana kadar değişmeyecek hiçbir şey.
Behiç Ak, 22 Mayıs 2014 tarihli Cumhuriyet’te bunu anlatıyordu.
Behiç, o gün bilincin resmini çiziyordu.
Teşekkürler Behiç!..   



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları