Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Kırk Yıl Önce

11 Mayıs 2014 Pazar

Sevgili, Birkaç yıldır hayalini kurduğum o an nihayet gerçekleşiyordu. Oktay (Kurtböke) Yeni Ortam’a telefon etti ve haberi vermişti:
Heyecanla Cumhuriyet’in iki ay önce taşındığı bahçe içindeki binanın kapısını çalmak üzere ertesi günü beklemeye başladım. Ahşap binaya ilk gelişimin üzerinden neredeyse çeyrek yüzyıl geçmişti.
1950’nin ilkbaharında bir çarşamba günü, Ortaköy Aksaray tramvayından Sirkeci’de inmiş, Babıâli Yokuşu’nu tırmanarak Cumhuriyet’in kapısına gelmiştim.
“Kore’de Mehmetçik” diye şiirle uzaktan yakından ilişkisi olmayan şiirimi, öğretmenimin tavsiyesi üzerine, yayımlamaları için Cumhuriyet’e getirdiğim günle ilgili hatırladıklarım; binanın girişindeki mermer basamaklar, girişin solundaki masa ve bir de sürekli burnunum aktığı, üstelik de yanıma mendil de almamış olduğumdu.
Daha sonra, gazeteciliğe başladığımda da, İlhan Selçuk ve çok yakın arkadaşım olan Mehmet Barlas’ı ziyaret için ahşap konağa gidip gelmiştim.

***

Akşam’ın Paris muhabirliği ve dış politika yazarlığından sonra, 12 Mart’ın hapislik ve işsizlik günlerinin ardından Yeni Ortam’da yazıyordum.
Kısa bir süre sonra “sakıncalı piyadeliğini” tamamlayıp Uğur Mumcu da Yeni Ortam’a gelecek, gelmek ne kelime, basın âleminin ortasına bir bomba gibi düşecekti.
Uğur Mumcu, Ankara bürosu şefi Mustafa Ekmekçi ve ben, Yeni Ortam’ın üç sürekli yazarıydık.
Üçümüzün de gözü, Cumhuriyet’teydi. Ben dış politika yazarıydım, benim için Cumhuriyet’te yer yoktu. Çünkü gazetenin Kayhan Sağlamer’in ayrılmasından sonra, iki iyi, hem de çok iyi dış politika yazarı vardı. Haftada bir yazan Ergun Balcı ve her gün yazan ve 1970 Şubatı’ndaki Hindistan gezisinden sonra çok yakın arkadaş olduğum Mehmet Barlas. İkisi de yerlerini fazlasıyla dolduruyorlardı. Anlaşılan benim için çocukluğumdan beri okuduğum Cumhuriyet hep uzaktan bakılacak bir heves olarak kalacaktı.
1974 başlarında, 1973 seçimlerini kazanan Bülent Ecevit, TRT’nin başına İsmail Cem’i getiriyor, Cem de, Mehmet Barlas’ı haber müdürlüğüne davet ediyordu.
Mehmet Barlas ekip olarak çok başarılı işler çıkaracakları TRT’ye gitmek üzere ayrılıyordu.
Yerine birini alacaklardı. İlhan Selçuk, Nadir Bey’e beni tavsiye etmişti. Oktay Kurtböke de desteklemişti.
Nadir Bey’den onay çıkmıştı.
İş, davet edip konuşmasına kalmıştı.
Nihayet Oktay Kurtböke’den telefon geldi: “Nadir Bey yarın 14.30’da seni bekliyor.”

***

Nadir Bey yarın beni bekliyordu beklemesine de, yarın bir türlü olmuyordu.
O zaman bir kez daha öğrendim bütün günlerin aynı uzunlukta olmadıklarını.
İlhan Abi bir kere anlatmıştı, Nadir Bey’in kendisini Cumhuriyet’e nasıl çağırdığını.
- Yazılarınızı okuyorum, çok beğeniyorum. Bizimle çalışır mısınız, demişti Nadir Nadi. O günden sonra, Nadir Bey’in bana da aynı cümleyi söylediğini kaç kez düşlemiştim.
Nihayet 1974’ün Mart ayının 23’ünde, Nadir Bey’in odasındaydım.
Aynı okuldan olmamız konuşmaya girişi sağladı. Sonra o ne söyledi, ben neler geveledim hatırlamıyorum, bütün heyecanımla sihirli cümleyi bekliyordum.
Sonunda Nadir Bey yıllarca beklediğim cümleyi söyledi:
- Yazılarınızı izliyorum, beğeniyorum. Bizimle çalışmak ister misiniz? Sonra ekledi:
- Uğur Mumcu’yu da çok beğeniyorum. Kadro durumunu ayarlayalım, onu da alacağız.
Bir ay sonra, 23 Nisan 1974’te, Cumhuriyet’te ilk yazım çıkıyordu. 7 Mayıs 1974’te 50. yılı kutlanırken, Cumhuriyet’in en genç köşe yazarıydım. Kısa pantolonla şiirimi bastırmak için geldiğim kapıdan içeri, 24 yıl sonra girmeyi başarmıştım.
Evet Sevgili, ben Cumhuriyet’e girmek için 24 yıl bekledim ve 40 yıl önce başardım.
7 Mayıs’ta yine bunları hatırladım, 40 yıl sonra, yine bulutlar üzerinde gezindim.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları