Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Irkçılığın cilvesi Falaşalar

07 Mayıs 2015 Perşembe

Irkçılık ile ilgili şu fıkrayı her hatırlayışımda, acı acı gülümserim: Nazi döneminde Berlin’in göbeğinde, bir zenci sinagoga giriyormuş, yoldan geçmekte olan iyi yürekli bir Alman, adamın koluna yapışıp vazgeçirmeye çalışmış:
-Dur yahu! Ne yapıyorsun? Zenci olduğun yetmiyor mu?
Şu kadere bak! Nazi Almanyası’nda, hem zenci hem Yahudi biri ne büyük trajedi!
Öyküdeki, hem zenci hem Yahudi var, hem de bir değil 135 bin kişi, yaşadıkları yer de Almanya değil, çoğunlukla Yahudi devleti İsrail.
Etiyopyalı zenci Yahudiler olan bu insanlara Falaşalar diyorlar.
Ve bu Falaşalar yüzünden geçen hafta boyunca, İsrail sokakları polislerle göstericilerin çatışmalarına sahne oldu.
Olayın patlak vermesinin nedeni Falaşa bir İsrail askerinin polisler tarafından vahşice dövülmesinin görüntülenmesiydi.
İsrail’e göçün durakladığı 1984 ve 1991 yıllarında, Musa ve Süleyman operasyonlarıyla, Etiyopya’dan Yahudi ülkesine yoğun şekilde göç ettirilen Falaşaların Yahudi olduklarını,1862 yılında, Sorbonne Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Joseph Halevi saptamış.
Ama buna karşılık, kimi İsrailliler, Falaşaları saf kan Yahudi kabul etmiyorlar ve onları Yahudi sayan kararın dini değil, siyasi olduğunu ileri sürüyorlar.

***

Ne garip değil mi, tarihte ırkçılıktan çok çekmiş olan Yahudilerin kurmuş olduğu devlet İsrail’de de, kim saf kan Yahudi kim değil tartışması yapılıyor.
Kan demişken belirteyim, Falaşaların bir kampanya çerçevesinde 1996 - 2005 yıllarında verdikleri kanların da uygun görülmeyerek çöpe atıldığı ortaya çıkmış bulunuyor. Gerçi bunların geldiği Etiyopya’da AIDS salgını olması yüzünden kanlarında HIV virüsü bulunması ihtimali gerekçe olarak gösterilmiş ama tabii yersen!
Bu arada geldikleri ülkenin geri kalmışlığı dolayısıyla, İsrail toplumunun en alt kesimini oluşturan Falaşaların İsrail ordusunun en gaddar askerleri olduğunu da belirtmek gerek.
Her neyse, şimdilik Falaşalar, İsrail Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin’in şahsında kendilerine anlayışla yaklaşan bir yetkili bulmuşlardır. Rivlin acı gerçeği bütün açıklığıyla şöyle dile getiriyor:
“Tel Aviv ve Kudüs’teki protestolar, İsrail toplumunun kalbinde derin bir yara açmıştır. Etiyopyalıların ayrımcılık, ırkçılık haykırışlarına cevap bulamamalarından kaynaklanan bir acı söz konusu... Hata yaptık, duyarlı olamadık ve yeterince onları dinlemedik.”
Rivlin’in bu sözleri Yahudi devletindeki ırkçı eğilimler üzerinde ne derecede etkili olur şimdiden bir şey söylemek zor.

***

Ama korkunç ve de düşündürücü bir olayla karşı karşıyayız.
Ataları tarihte ırkçılıktan en fazla çekmiş insanların torunları, şimdi kendi ırklarından insanlara karşı ırkçılık taslıyorlar.
Yani şairin dediği gibi, onlar “hem yara hem bıçak, hem kurban hem cellat” konumundalar.
İşin ilginci, askerlik sırasında vahşetleriyle tanınan Falaşaların konumu da farklı değil. Bakın onlardan, Etiyopya’dan İsrail’e ilk gelenlerden birinin öyküsünü, bundan 30 yıl önce Samim Lütfü Cumhuriyet’te ( 13 Nisan 1985 Pazar) nasıl anlatıyordu:
“Bu arada ‘eğer bize eşit davranmayacaklarsa biz de kendi toplumumuzu kuralım’ diyen Falaşalar ne yapıyorlar dersiniz?
Bakın bunlardan biri 12 Ocak 1985’te İsrail radyosuna Kudüs’teki ilk anlarını nasıl anlatıyordu:
- Uçaktan indiğimde her yer ışıl ışıldı. Ve sonra Kudüs’ü gördüm. Ve dedim ki kendi kendime ‘oh ne güzel, burada herkes Yahudi hiç Arap yok.’ Sonra birden Arapları gördüm ve deliye döndüm.
Vah zavallı, hem zenci hem Yahudi kardeşim benim!..”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları