Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Elizabeth’in donu

19 Kasım 2023 Pazar

Sevgili, 

10 Kasım günü Atatürk ile ilgili yazdığı yazı bu köşede yayımlanan Yiğit Okur’u merak edip tanımak için yazanlar çok oldu. Aslında eski bir yazar, oyuncu, çevirmen olan Yiğit Okur yazılarına 36 yıl ara verdiği için genç kuşak yazarları arasında sayılıyor. Bu 36 yıllık suskunluğun öyküsü şöyle:

1934 yılında Erzincan’da doğmuş olan Yiğit Okur Galatasaray Lisesi’nde yatılı okumaktadır. Okulun epey ünlü olan tiyatro kolunda çalışan, oyunlar çevirip rol alan Yiğit Okur’un dergilerde de şiirleri, yazıları yayımlanmaktadır. Oyun çevirileri dolayısıyla da Şehir Tiyatrosu mensupları tarafından tanınmaktadır.

***

Ben Yiğit Okur’u ilk defa Galatasaray Lisesi sahnesinde gördüm. Yazılarını ilk nerede okuduğumu hatırlamıyorum. Ama hem oyuncu hem de yazar olan ağabeyden çok etkilendim. Benim için rol modeli olmuştu. (Daha sonra ben de aynı sahneye çıkacaktım.) Yiğit Okur’un tiyatro ve edebiyat tutkusu hukukçu olan babası tarafından çok desteklenmedi. Aile mesleği olan avukatlığı seçmesi istendi. Bu arada genç Yiğit kendini Haldun Taner’in tilmizi ilan etti. Usta da onu yazarlarla tanıştırdı, edip dostlarına giderken yanında götürdü.

Ben Yiğit Okur’un izini 1954’ten sonra kaybettim. Mezuniyetinden sonra bu yakışıklı oyuncu, yetenekli yazar ağabeyden söz edildiğini duymaz oldum.

Yıllar yıllar sonra Yiğit Okur’un Cenevre Hukuk Fakültesi mezunu çok ünlü bir avukat olduğunu öğrendim. İlk tanışmamızda kendisine hayran olduğumu, şimdi avukatlık yaptığını duyunca düş kırıklığına uğradığımı söyledim. “Biz sizi sahnelerde izlemek imza günlerinde görmek isterdik” diye güya kırgınlığımı dile getirdim. Daha sonra dost olduğumuz dönemlerde bu dönüşün öyküsünü kendisinden dinledim. 

Lise son sınıfta, bir gün Haldun Taner’le konuşurken hocanın “Sizin tezgâhta neler var” sorusuna “Şimdilik biraz olgunlaştırıyorum. Bir kısa suskunluk dönemi yaşıyorum” karşılığını vermesi üzerine Haldun hoca, “Böyle yaparsanız korkarım 30 yıl bir suskunluk dönemi yaşarsınız” diyor. Yiğit Okur burada anlatmaya karar verdi ve inanılır gibi değil ama gerçekten 30 yıl ara verdikten sonra tekrar yazmaya başladı. Gerçekten de 36 yıl aradan sonra Hulki Bey ve Arkadaşları ile tekrar yazın dünyasına dönen Yiğit Okur kısa zamanda 10’dan fazla kitap yazmış, bu süre içinde birçok roman ve öykü ödülü kazanmıştır. Yiğit Okur, sanat yaşamda 36 yıl suskunluk dönemi olan seçkin bir yazar olarak ömrünün son yıllarını açığı kapatmak üzere birbiri ardına eserler veren, kendine özgü hamuru ve müstesna bir anlatıcılığı olan biridir. 

Yiğit Okur baba mesleği hukukçuluğu seçmesinde Elizabeth’in Donu adlı şiirin de etkisi olduğunu söyledi. Öykü şöyle:

Sınav dönemlerinde yaz tatillerinin sonunda okula giden arkadaşlar Çiçek Pasajı’nda buluşurdu. Yine bir sınav dönemiydi. Galatasaraylı son sınıf öğrencileri okulun daha açılmamış olmasına rağmen Çiçek Pasajı’nda buluşmuşlardı. Yiğit de boş sınıfları gezmiş, sonra okulun karşısındaki Çiçek Pasajı’na damlamıştı. Heyecanlıydı bugün. Anlatacaklarını teker teker sıraladıktan sonra bir kâğıt attı masaya. “Bir de bunu buldum” dedi. Kâğıdın üzerinde Yiğit’in elyazısıyla şunlar yazılıydı: 

“Elizabeth’in donu bin dolar

Seninkine Kezban’ım pire dolar, bit dolar.”

Tepkilerden kâğıttaki dizelerin çok beğenildiği anlaşılıyordu. 

-Döktürmüşsün dedi arkadaşlarından biri Yiğit’e.

-Ben yazmadım. Orada karatahtada yazılıydı. Kim olduğuna dair de herhangi bir şey yazılmamıştı. 

Herkes bir tahminde bulunmaya başladı. Bir türlü çıkaramıyorlardı. Sonunda ihale Yiğit’e kaldı.

-Sen yazmışsındır sen. Üslubu da sana benziyor. 

O gün bir türlü çıkaramadılar şiirin kimin olduğunu. Sonraki günler boyunca hep sorup soruşturdular şiiri kim yazdı diye. Çıkaramıyorlardı. Son olarak üslubu onunkini andırdığı için Orhon Arıburnu’nun olduğuna karar verdiler. Şairi bulunamamasına rağmen herkes buna bayılıyordu. Bir açık artırmada ünlü film yıldızı Elizabeth Taylor’ın donuna bin dolar verildiği haberi gazetelerde çıkmıştı. Şiir kısa süre içinde herkesin dilindeydi. Ama şairi bir türlü bulunamıyordu. Dilden düşmez hale gelince içindeki toplumsal hiciv de dikkati çeker olmuştu. 1950’li yıllarda bu tür toplumsal hicivler solculuğa işaretti. Sonunda Yiğit de şiir yüzünden iyi saatte olsunlara ifade vermek zorunda kaldı:

-Çok hoşuma gitti. Ama ben yazmadım. Sınıfın tahtasında yazılıydı. Kimin olduğuna dair de hiçbir belirti yoktu.

Üslup Yiğit’inkine benziyordu. İfadeyi alanlar şiirin onun olmadığına pek inanmadılar. Ama seçkin bir hukukçu olan babasının araya girmesiyle mesele çözüldü. Bu arada bir sorun daha çözülmüş, Yiğit nihayet babasının tavsiyesine uyarak hukuk okumaya karar vermişti. Yiğit Okur sonra ünlü bir avukat olarak tanındı ve 36 yıl boyunca hukuki yazılar dışında hiçbir şey yazmadı. Derken aradan 36 yıl geçti. Ve Yiğit’in 36 yıl önceki dönemleri anlatan ilk kitabı Hulki Bey ve Arkadaşları çıktı ve kitaplar birbirini izledi. Hepsini de okudum. Okurların iletileri üzerine, ilk okumanın üzerinden çok fazla zaman geçmemesine rağmen onun kitaplarını yeniden okumaya başlamanın zamanı geldiğini düşündüm. Bugünden tezi yok Hulki Bey’den başlıyorum. 

Görüyorsun Sevgili, yokluğun beni nasıl yazardan yazara, kitaptan kitaba koşturuyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları