Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Demek Sivil Darbe Olabiliyormuş

02 Mayıs 2014 Cuma

AKP ve Tayyip Erdoğan’ın iktidara geldikleri andan başlayarak bir sivil darbeyi adım adım gerçekleştirme peşinde olduklarını ve zaman içinde bunu başardıklarını on yıldan uzun süredir yazıyorum. Aynı uğraşı veren birçok meslektaşım da var.
Buna karşılık, sivil darbeci Erdoğan takımı, hedeflerine doğru vahşi ve emin adımlarla ilerlerken, hep umacı olarak askeri darbeyi göstermekte ve gerçekleştirdikleri sivil darbeyle devletin yargı erkini eline geçirmenin yarattığı fırsatı kullanarak sahte deliller, yalancı şahitlerle hayali örgütler yaratarak yollarına devam etmekteydiler.
Sivil darbeyi tamamlayan son taşın yerine konmasını sağlayan 12 Eylül 2010 referandumunda kendilerinin en büyük destekçileri olan “Yetmez ama evet”çilerin desteğiyle sivil darbeyi gerçekleştirenler, bu noktaya dikkat çekenlere “Olmaz öyle şey!” yanıtını vererek sivil darbe kavramının içinin boş olduğunu ileri sürüyorlardı.
Türkiye’de demokrasinin karşısındaki tek tehdidin askeri darbe olduğunu sanan ve özgürlükler ile güvencelere, dengelere sivil tasallutu görmeyen hamakat da, sivil darbenin göz ardı edilmesini kolaylaştırıyordu.

***

Yasalar da yüzeysel okunuşuyla, sivil darbeyi öngörmüyor gibi algılanabiliyordu.
Gerçekten de, gerek eski TCK’nin 146’ncı maddesi, gerekse yürürlükteki Türk Ceza Kanunu’nun “Beşinci bölümü”nde hep cebir, şiddet unsuru yer almaktaydı.
Ancak hukukçuların da belirttiği gibi, söz konusu maddelerdeki cebir, şiddet kavramının anlamı, bu suçları işleyebilecek elverişli vasıtaları zorunlu kılıyordu. Yani üç-beş Kalaşnikof, ikiüç tabanca ile ne anayasal düzeni ne yasama organını veya hükümeti ortadan kaldırmak mümkün olabilirdi. Bunun için kolordu, ordu gerekirdi. Ama bir de manevi cebir denen bir unsur vardı ki, orada top tüfek olmadan, bir tek kurşun bile sıkmadan devletin erkini eline geçirip kullanarak anayasal düzeni değiştirmek mümkündü.
Türk Ceza Kanunu’nun 309. maddesindeki anayasayı ihlal suçu Tayyip Erdoğan tarafından sivil darbe ile gerçekleştirilmiştir savı bu kavrama dayanmaktaydı.

***

Ne var ki, demokrasinin onsuz olmazı kuvvetler ayrılığı ilkesi ayaklar altına alınmış, yargı da yürütmenin sultası altına konmuş olduğundan, bu suç ihbarı niteliği de taşıyan uyarıları dikkate alıp harekete geçecek bir makam yoktu.
Böylece manevi cebir unsuru ile bezeli sivil darbe yaptırımsız kalıyordu.
Hoş, zaten sivil darbeye teşebbüs edenler emellerine nail olduklarından, yargı bağımsızlığının da bir anlamı kalmamıştı. Mahkemeler bu suçu kovuşturup, mahkûm edecek yapıda olsalar dahi hiçbir şey değişmeyecekti. Çünkü iktidar, yalnızca bağımlı yargıdan istediği kararları çıkartacak yapıyı yerleştirmekle yetinmiyor, ama aynı zamanda, bağımlı yargıdan, şu ya bu şekilde sadır olan, hoşuna gitmeyen kararları da tanımıyor, uygulamıyordu.
Devletin erkini eline geçirmiş olanlar sivil darbelerini gerçekleştirdiklerinden sivil darbe artık kovuşturulamaz bir fiil haline gelmiş, suç olmaktan çıkmıştı.
Sivil darbeciler ile yandaşları sivil darbe kavramını bile yadsımakta ısrarcıydılar.
Ne var ki, sonunda onlar da sivil darbenin varlığını kabul etmek zorunda kaldılar.
AKP iktidarı Cemaat için “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmamasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs ile örgüt kurmak ve yönetmek” suçundan soruşturma başlatıyor.
Ceza Yasası’na bakarsak bunun için cebir, şiddet unsuru gerekiyor.
Nerede, diye sormaya gerek yok; zira söz konusu olan manevi cebirdir.
Görüyorsunuz, demek ki sivil darbe olabiliyormuş.
Peki de, burada nazik şu soru var:
- Cemaatin devlet içinde örgütlenerek sivil darbesini gerçekleştirmesini sağlayacak olanları o kadrolara yerleştiren suç ortakları kimlerdir?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları